1970’lerden Günümüze Bir Yerel Yönetim Deneyimi
Derleyenler: Sezgin Sezgin, Tuğba Canbulut
Kütüphane - Nitelikli Diğer Yazı ve Kitaplar İçin- Kitabı derleyen Sezgin Sezgin ve Tuğba Canbulut, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’nda doktora öğrencileri. Kitabı yazma fikri, “Kentsel Siyaset” dersi sırasında ortaya çıkıyor.
- Türkiye’de, 1970’lerde, CHP’li belediye başkanları, 1968 sonrasında tüm dünyada ortaya çıkan kentsel adalet ve özgürlük hareketlerinden mülhem, üretip uyguladıkları politikalarla, yerel yönetimleri, merkezi siyasetin karşısına siyasi birer alternatif olarak çıkarmıştır; bugün de bu sürecin bir benzeri yaşanmaktadır.
- Osmanlı ve Türkiye’de belediyelerin ortaya çıkışı, sanayileşme ve şehirleşme ile birlikte 1850’lerde başlar, şehirlerin yönetimi Kadı’lardan, Şehremaneti’ne geçer. 1875 ve sonrasında İstanbul’da altı belediye dairesi kurulur. 1921 anayasasında belediyeler için ademi merkeziyetçi bir yapı öngörülür, ancak uygulama olanağı bulunmadığı için bu, yerini, 1924’teki merkeziyetçi yapıya bırakır. 1930 yılında, bu anayasaya dayanarak, Belediye Kanunu çıkartılır; şehremaneti kaldırılır, Vali aynı zamanda belediye hizmetlerinden de sorumlu kılınır; bu tek başlı yapı 1956’ya kadar devam eder. 1956’da valilik ve belediye hizmetleri ayrılır ancak bu ayrılık teknik düzeyde kalır. 1961 anayasası ile birlikte üçüncü döneme girilir; kendi bütçesi ve özerk idaresi ile mahalli idareler kurulur. 1963 ilk yerel seçim yılıdır; İstanbul ve İzmir’de Adalet Partisi, Ankara’da CHP adayı belediye başkanı olarak seçilir. İstanbul’da kazanan AP adayına itiraz edilir, itiraz kabul edilir, aday elenir ve yerine, yarısı kadar oy olan CHP adayı Haşim İşcan gelir. 1968 yılında yapılan yerel seçimlerde ise üç büyükşehri AP kazanır. AP aynı zamanda genel seçimleri de kazandığı için 1970’lere kadar merkez - yerel yönetim çekişmesi yaşanmaz.
- 1968 olayları ile birlikte tüm dünyayı etkileyen özgürlükçü dalga Türkiye’ye de gelir, 1972’de Bülent Ecevit, CHP genel başkanı seçilir; 1973 yerel seçimlerinde CHP büyük bir başarı kazanır; 33 ilin belediye başkanlığını kazanır. AP, 22 ilde kalmıştır. Bu tarih itibariyle, Türkiye’de belediyecilik bakımından dördüncü evre başlar. Ankara - Vedat Dalokay, İstanbul - Ahmet İsvan, İzmir - İhsan Alyanak ile CHP kazanmıştır. CHP’li belediye başkanlarının kentsel politikaları ve belediye hizmetlerindeki uygulamaları, “toplumcu belediyecilik” olarak adlandırılır; bu uygulamalar önemli bir kırılmaya yol açar ve merkeziyetçi yapıya karşı yerel siyasetin yükselişi gerçekleşir.
- Toplumcu belediyeciliğin temelleri: 1. Kentli halkın yönetime katılımı, 2. Kentsel hizmetlerin yerinden üretimi ve dağıtımı, 3. Kentli halkın ihtiyaçları ve kamu yararını esas alan öz kaynak yaratma, 4. Bölüşümde adalet.
- Merkezi siyasete karşı toplumcu belediyecilik yoluyla yerel siyaset, Türkiye’de siyasetin yapısal bir unsuru haline gelir. 1973 - 80 arasında gerçekleştirilen toplumsal belediyecilik uygulamaları, özellikle 1973 - 77 döneminde, belediyenin karar ve uygulamalarında kamu yararı ilkesinin uygulanması, temel ihtiyaçlara yönelik mal ve hizmetlerin üretilmesi ve dağıtımında kamu kaynaklarının devreye sokulması ve kentle ilgili alınacak kararlarda, halkın katılımını en fazla şekilde sağlayacak araçların kullanılmasına dayanıyordu.
- Böylece 1977 yerel seçimlerinde CHP, tarihin en yüksek yerel yönetim oy oranına yükseldi. Ancak tüm bu başarılarına karşılık ya da belki bu başarıları nedeniyle, her üç belediye başkanının tamamı, arkalarındaki geniş halk desteğine rağmen, Ecevit tarafından, ikinci kez belediye başkan adayı olarak gösterilmemiştir. Bu gelişme, genellikle, Ecivit ile üç belediye başkanı arasında, iktidar mücadelesinin bir sonucu olarak yorumlanmaktadır.
- Bunun bir nedeni de, 1973’te seçilen bu başkanların, yerelde aldıkları insiyatif, takındıkları siyasi tavır ile merkeze karşı ciddi birer alternatif olarak görülmeye başlanmalarıydı. Bu da CHP içinde seçilen genel merkez siyasetçilerini rahatsız etti. Yine de CHP, 1977 seçimlerinde, 67 ilden 42 sinde yerel seçimi kazandı. Ancak parti içi iktidar mücadelesi ve yerel yönetimlerin ürettiği siyasetin önem ve değerinin kavranamamış olması, sonraki dönemde CHP’nin siyasi olarak daha da başarı kazanmasına engel oldu. CHP yerel siyasette elde etmiş olduğu başarıyı, kendi eliyle sona erdirdi. Bu arada 1977 seçimlerinde göreve gelen belediye başkanları, yerel siyasetin önemini kavramış bulunan ve iktidarda yer alan AP & MHP & MSP (Milli Cephe) engellemeleri, ağır idari / mali vesayet uygulamaları ile karşılaştı. Bu nedenle önceki dönemlerde başlatılan önemli ve büyük projelerin çoğu sonuçlandırılamadı. Amaç, belediyeleri hizmet üretemez ve halk desteğini kaybetmiş bir duruma düşürmekti.
- Türkiye’nin 1970’li yılları sadece siyasal kargaşalar ile anılmayı hak etmemektedir. Aynı zamanda dünyadaki özgürlük ve yerel yönetim hareketlerinin ülkeye de yansıması ile birlikte yerel yönetimlerin atılım yaptığı bir dönemdir. Bu dönem CHP tarafından başlatılsa bile meydana gelen başarı sonucu ortaya çıkan iktidar mücadeleleri ile yine CHP’nin iç kavgaları ile sona erdirilmiştir; muhasebesi çok iyi yapılmalıdır.
Önsöz - Hatice Kurtuluş
Deneyimler ve Umutlarla Toplumcu Belediyecilik: Nasıl Bir Yerel Yönetim İhtiyacı?
Sezgin Sezgin - Tuğba Canbulut
- “Bizim belediyecilerden bir tanesi, milletvekiliyim o zaman, abi dedi, büyük bir mezarlık buldum, oraya götürcem seni, yaptım dedi, yani mezarlık yapıyorum. Peki dedim. Oğlum dedi özel kalem müdürüne, kendinden büyük korumalara söyle, gelsinler. Ne (!) dedim, ben korumalarla mı gideceğim oraya dedim. Hadi lan sen de dedim. Sen halkın içerisine dalacaksın, gideceksin! Yani öyle toplumcu belediyeci oldum demekle olunmaz. Eylemlerinle, çocukluktan beri yaşadığın şeylerle. Hayatın içinden, toz toprak içinde... Ha, sadece bunları yapmış olmak da yine toplumcu yapmaz adamı. Kafası eğer hakikaten eşitliği, adaleti, sivil toplum katmanlarının katılımını sağlamazsa!” (Erol Köse - 1973 yılı seçimlerinde İzmit Belediye Başkanı olarak seçilen siyasetçi)
- Belediyecilik, özünde, yerel yerinden yönetimi, katılımı, etkin demokrasiyi, vatandaşın aktif katılımını, kamusal alanların demokratik paylaşımını, kararların birlikte alınmasını ve bunun desteklenmesini, çoğulculuğu içerir. s. 17.
- Türkiye’de toplumcu belediyeciliğin başladığı yıllar 1960 ve 70’lerdir. Bundan öncesinde Osmalı’da, özellikle İstanbul ölçeğinde, dar sokaklı sanayii öncesi geleneksel kent, Tanzimat dönemi ile birlikte, yerini yavaş yavaş, geniş caddeleri olan Batı tarzı bir kente bırakmaya başlamıştır. s. 18 Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte, 1920 ve özellikle 1930’lar, bölgeler arası bütünleşme, sanayileşme ve sanayi kent bütünleşmesi, merkezi planlama ile tutarlı yerel yönetim örgütlenmesi, kamulaştırılan alanlar üzerinden mekan yaratımı ve Cumhuriyet yurttaşlarının kamusal mekanlarının yaratılması sürecidir. s. 19.
- Sanayi ve gelişme bölgeleri, demiryolu ağlarına önem verilmesi, Ankara’nın başkent seçilmesi, İstanbul merkezli gelişmeyi önlemek amaçlıdır. s. 19.
- Bu dönemde kentleşme, kamusal alanlar ile var edilmek istenmiş, bu amaçla kentlerde meydanlar, kamu binaları, parklar, kültür sanat merkezleri, eğitim merkezleri yapımı artmıştır. s. 19. 1930 yılında çıkartılan 1580 sayılı Belediye Kanunu ardından İkinci Dünya Savaşı ile birlikte köyden kente göçler artmış, bu da belediye hizmetlerinin önemini artırmıştır. Kanun çıktığında kent nüfusu %24’lerde iken, 1970’lerin başında bu oran %39’a yükselmiştir.
- 1950’lerde yaşanan köyden kente büyük göç sorunu birlikte konut sorununu ve elektrik, kanalizasyon, içme suyu ve ulaşım gibi alt yapı sorunlarını doğurmuştur. s. 20. Bununla birlikte kentsel hayata entegrasyon yönünden sosyo-ekonomik sorunlar da ortaya çıkmıştır.
- Tüm dünyada İkinci Dünya Savaşı sonrası 1945 - 75 arası dönem Altın Çağ olarak ifade edilir ve refah devletlerinin yükseliş dönemidir. Özellikleri, merkezi planlama, insan yaşayışı için gerekli ve önemli asgari mali, sosyal, ekonomik asgari standartların sağlanması, sosyal adaletin tesisi, sosyal ve ekonomik hakların sağlanması şeklindedir. Bu dönem, özellikle, savaşta yakılıp yıkılan kentlerin, merkezi planlama ile yeniden restorasyonu, imarı ve ayağa kaldırılması süreçlerini de içerir. Bu da beraberinde, kentlerin yeniden inşa edilirken nasıl, neye yönelik olarak ve hangi araçlarla olacağı siyasi ve akademik tartışmalarını doğurur. s. 21.
- Bu aşamada, devlet merkezli bir yeniden yapım planlama ve inşası nedeniyle, merkezi planlama modeli öne çıkmış, kentlerin konut, eğitim, sağlık ve mekan kullanımlarının planlanmasında merkezi idarenin yönetimi ve denetimi etkili olmuş, yerel yönetimlerin bu sürece aktif şekilde katılımları ikinci planda kalmıştır. s. 21. Yerel yönetimler, bu süreçte, daha ziyade, merkezi yönetimlerin ortaya koyduğu amaçları yerine getiren, söz hakkı son derece sınırlı birer araç olarak işlev görmüştür. Subsidiyarite = yerindelik kavramı bu dönemde mevcut değildir.
- 1960’larda başlayan ve bu dönemin sonunda tüm dünyayı saran özgürlük hareketleri, 1970’lerde kendisini Türkiye’de göstermiş ve 1930’larda valiliklere bağlı olarak kurulan belediyeler, 1957’de valiliklerden ayrılmış, 1961 Anayasası ile belediye başkanlarının seçimle göreve gelmeleri kararlaştırılmış ve 1963’te ilk yerel seçimler yapılmıştır. s. 22.
- 1950 - 60 arası hükümet ve belediye başkanları genellikle aynı partiye mensup kişilerdir; bu durum 1970’li yıllara kadar genel olarak bu şekilde devam etmiştir. Bu nedenle, belediyeler, merkezi hükümetin, yerelde, tamamlayıcısı olarak hareket etmiş, bu da yerel yönetimlerin, merkezi idareden bağımsız şekilde kent yaşamında sorumluluk alarak gelişmelerine engel olmuştur. Bir çok belediye, kendi güç ve olanakları ile çözebilecekleri sorunlar için her seferinde, aynı partiden oldukları iktidarların desteğini alma yoluna gitmişlerdir. s. 22.
- Bu dönemde ayrıca, ekonomik ve toplumsal kalkınma bakımından planlamanın önemi ortaya çıkmış, planlama süreçlerinde ise belediyeler aktif olarak süreç içerisinde yer almıştır.
- Bu dönemde üç kalkınma planı vardır; ilki 1963 - 67 arasına ilişkindir. Bu planda dağınık köy yerleşimleri ile büyük kentlerin dengeli bir şekilde geliştirilmesine vurgu yapılır; ancak köyden kente göç sorununun bir sonucu olarak ortaya çıkan gecekondu meselesine değinilmez. İkinci kalkınma planı, 1968 - 72 arasına ilişkindir; bu planda “konut” başlığı altında kent yaşamı detaylandırılır; sanayileşme, şehirleşme ve tarımda modernleşme, gelişmenin vazgeçilmez üç unsuru olarak işlenir. Gecekondulaşma sorunu ilk kez bu planda tartışılmaya başlanır ve çözüm önerisi olarak Arsa Ofisi’nin kurulması öngörülür. Üçüncü kalkınma planı, 1973 - 77 yıllarına ilişkindir; bu planda ilk kez çevre sorunlarına yer verilir; bunlar detaylandırılarak, planlama sistemi içerisinde çözüm yolları bulunması öngörülür. Ayrıca bu planda ilk kez merkezi idare ile yerel yönetimler arasında yaşanan koordinasyon sorunları ve çözüm yollarına işaret edilir. s. 23 - 24.
- Her üç kalkınma planının ortak noktaları, kent ve çevre konularına zamanla yer verildiği; kentlerin temel sorunlarının altyapı, konut, ulaşım alanlarında yoğunlaştığı, ilk üç kalkınma planında, kentlerde yaşanan sorunlara, merkezi idare tarafından yeterince önem ve değer verilmediği olarak ifade edilebilir. s. 24.
- Toplumcu belediyecilik, 1970’lerde, neo-Marksist akademisyenler tarafından ortaya atılarak geliştirilmiş bir kavram. Odak noktası ise, ikinci dünya savaşının ardından, merkezi idarelerin inisiyatifi ile ön plana çıkan merkezi planlamaya karşı çıkarak, yerel yönetimlerin ihtiyaç ve karar alma süreçlerinin mümkün olduğunca yerel düzeyde gerçekleştirilmesi gerektiği yönündedir. s. 24. Bu anlayışın sonuçlarından birisi olarak, kamusal alanların, tek tek bireylerin değil, genel olarak halkın kullanım ve faydalanmasına açılması hedeflenir.
- Bu hareketin de bir sonucu olarak, 1975 İtalya, 1977 Fransa yerel seçimlerinde artık tartışma konuları yerel idarelerin sorunları, yaşam kalitesi, konut, ulaşım, kamu hizmetleri, çekirdek yönetim, kamusal alanlar ve yerel örgütlenmeler gibi konulardır. 1970’lerin yerel yönetimlerde başlıca tartışma konuları kentlerde mekan kullanımı ve iskan yönünden eşitsizlik, sınıfsal ayrışma, sanayileşme, göç, yoksulluk, işsizlik gibi konulardır. Mekanların, tüketim amaçlı kullanılmasına karşı çıkılmıştır. s. 26.
- Yurt dışında 18. ve 19. yy’da yaşanan sanayileşmenin ardından kentlerde oluşan işçi sınıflarının mekânsal ve diğer altyapı, sosyal, kültürel ihtiyaçları üzerinden başlayan toplumcu belediyeciliğin Türkiye’de, ortaya çıkışının tarihini kesin olarak ortaya koymak kolay olmasa da, 1950’lerde yaşanan büyükşehirlere göç dalgasının, büyükşehirlerde yarattığı sorunların 1970’lerde ortaya çıkması sonucu bunu analiz edip çözüm üretmek adına ortaya çıktığı söylenebilir. s. 26.
- Bu bakımdan, Avrupa’ta, sosyalizmin gelişip güçlenmesi açısından “beledi sosyalizm” adı verilen, (1890 - 1940) gaz, su, aydınlatma, ulaşım, sağlık, konut, beslenme gibi hizmetlerin belediyeler aracılığıyla verilmesi önemli olmuştur. s. 27. 1871 Paris Komünü de bu kapsamda değerlendirilir.
- Türkiye’de 1950’li yıllardan itibaren başlayan iç karışıklar, sağ - sol mücadelesi, 1970’lere gelindiğinde, merkezi iktidarın sağ görüş ile yerel idarelerin ise sol görüşün göreve gelmesi ile devam etmiş; sol partiler, yerel idareler yolu ile politikalarını yürütmeye çalışırken, karşıt görüşteki merkezi iktidarlar, belediyeler üzerindeki vesayet ve ekonomik denetimi sıkılaştırarak bunu engellemeye çalışmıştır. s. 30.
- Diğer yandan, toplumcu belediyecilik, aynı zamanda bir sosyal ihtiyacın sonucu olarak da ortaya çıkmıştır. İlk olarak, 1970’lerin başından itibaren toplumda yaşanan hızlı fakirleşme sonucu, vatandaşlar ihtiyaçlarının karşılığını öncelikle belediyelerde aramışlardır. İkinci olarak, merkezi iktidar ile yerel yönetimlerin farklı görüşlerin yönetimi altında olması dolayısıyla yerel yönetimlerin kaynaklarının merkezi iktidarlar tarafından kısıtlanması, yerel yönetimlerin, toplumsal belediyecilik hizmetlerini üretmeleri konusunda daha yaratıcı ve yenilikçi metotlar geliştirmelerine neden olmuştur. s. 32
- “Ne ezilen ne ezen, insanca, hakça bir düzen.” zamanın meşhur sloganları arasındadır.
- Türkiye özelinde toplumcu belediyecilik, CHP’li belediye başkanlarının kendilerinin aşağıdan yukarı doğru geliştirdikleri bir model olmamış, Bülent Ecevit’in geliştirip yaşama geçirdiği bir uygulama olmuştur. Ecevit, bunun için CHP içerisinde büyük bir mücadele vermiş ve “halk sektörü” kavramını ortaya atarak, CHP’de siyaset yapan kadroların, tepeden inme ve üstten bakışlı değil, halkın içerisinde onlarla yakın durmaya doğru yönlendirmiştir. s. 32.
- Toplumcu belediyeciliğin alt başlıkları, toplumcu çıkarların korunması, kente karşı sorumluluk duyulması, kentlilik bilincinin sağlanması, doğaya karşı sorumlulukların yerine getirilmesi, bilginin paylaşılması, kent yöneticilerinin denetlenmesi, kentsel hizmetlerin ihtiyaçlar ve haklar ekseninde ele alınması gerekliliği gibi çeşitlendirilebilir.
- “Toplumcu belediye, toplumsal adaletçi olacaktır; halkın, karar süreçlerine katılmasına olanak tanıyacaktır; yalnızca bir yerel yönetim birimi değil, adeta bir yerel hükümet olarak hareket edecektir; kentte tekelci rantların oluşmasına izin vermeyecektir; kaynak yaratıcı bir yönetim sergileyecektir; diğer belediyeler ile birlikte hareket edip, birlikçi ve bütünlükçü olacaktır.” s. 33. Keleş, R., Yerinden Yönetim ve Siyaset, 2000, s. 424 - 426.
- Toplumcu belediye, hiçbir türden ayrımcılık yapmayan, eşitlikçi, akılcı, yoksulluk ve yoksunluğa yol açmayan, sosyal adaletçi, bütünleştirici bir şehirciliktir. Bayramoğlu S., Toplumcu Belediye, 2015.
- Bugün konuşulan toplumcu belediyecilik, 1973 - 77 arası dönemde İstanbul, Ankara, İzmit, Çanakkale ve Adana belediyelerinde, 1977 - 80 arası dönemde de Ankara’da eski toplumsal belediyecilik faaliyetlerinin devam ettirilerek yeni faaliyetlerin yaşama geçirilmesi şeklinde meydana gelmiştir. s. 33
- Bu dönemde CHP’li belediye başkanları, genellikle, belediye meclislerinin çoğunluğuna da sahiptir; bu nedenle, politikalarını yaşama geçirmeleri nispeten tam bir destek ve kolaylıkla olmuştur.
- Merkezi iktidarın, farklı görüşten belediyeler üzerindeki vesayet ve ekonomik baskıyı artırması sonucu belediyeler, yeni kaynak arayışlarına girmiş, kısıtlı kaynakları rasyonel bir şekilde kullanmaya çalışmış, kendilerini yerel halka, merkezi iktidarın yereldeki hizmetlerini veren uzantısı şeklinde değil, kent halkının merkezi yönetim karşısındaki doğal uzantısı ve temsilcisi olarak göstermeye çalışmış, bunları yaparken her zaman kent halkının desteğini almaya gayret etmiş, bunun yolu olarak da kent halkı ile karşılıklı iletişime ve kent halkının kendi içerisinde örgütlenmesine büyük önem vermişlerdir. s. 37
- Bu ilke ve uygulamaların hayata geçirilmesi bakımından Ankara’da 1977 - 80 döneminde görev alan Ali Dinçer son derece önemli ve etkili bir siyasetçi olmuştur.
- Bu dönemde görev yapan belediye başkanları, bir yandan bir bütünlük içerisinde toplumcu belediyecilik uygulamalarını yaşama geçirirken bir yandan da her biri kendi seçildikleri kentin özel ihtiyaçlarına yönelik siyaset üretmişlerdir; böylelikle genelde ortak hareket ederken özelde ile ihtiyaçlara paralel birbirlerinden ayrılmışlardır. s. 38.
- Ancak bu dönem, aynı yıllarda Türkiye’de yaşanan toplumsal kutuplaşma, şiddet olaylarının artması ve hemen ardından gelen 1980 askeri darbesi ile birlikte, kesilmiş ve başkaca bir dönüşüm yaşanamadan ortadan kalkmıştır. s. 41. Maalesef bu nedenle, toplumcu belediyeciliğin yarattığı sonuçlar tam olarak ortaya çıkamamıştır.
- CHP’nin 1973 - 77 arasında uyguladığı toplumsal belediyecilik, bir yandan, vatandaşlarda karşılığını çok iyi bir şekilde bulmuş, bunun sonucu olarak CHP, Haziran 1977 genel seçimlerinde, %41,4 oy yüzdesi ile Cumhuriyet tarihindeki en yüksek oy oranına ulaşmıştır. s. 42
- Bu dönemin bir özelliği de, belediye başkanlarının, dönemin anlayışına uygun olarak, demokrasi ve hak taleplerinin yanında yer alması, özellikle merkezi iktidara karşı bu tür organizasyonlarda sıklıkla kendilerini göstermesidir. Vedat Dalokay, bu nedenle, geçici bir süre ile görevinden dahi uzaklaştırılmıştır. Yerel yönetimlerde yaşanan bu gelişmeler, dönemin belediye başkanlarının, toplumda, merkezi iktidarda görev alan siyasetçilerden daha fazla tanınmalarına ve destek görmelerine neden olmuştur. s. 43. 1980 darbesi, bu gelişmelerin tümünü bir anda engellemiştir.
- “Toplumsal belediyecilik hareketinin izlediği temel strateji, toplumsal değişimin ve dönüşümün bir süreç içinde - belirli anlarda sıçramaları da olabilen - gerçekleşebileceğine inanan ve geleceğin daha özgür, demokratik, insani, toplumcu ve dayanışmacı toplumun çekirdeklerini, tabandan, tavana doğru, bugünden, örnek oluşturucu girişimlerle inşa eden ve eş zamanlı olarak, halkın günlük hayatta karşılaştığı sorunlara ivedi çözüm üretici bir çaba içinde olan - muhtemel bir cennet hedefi için bugünü / şimdiyi ıskalamayan bir stratejidir.” Yıldırım S., Yeni Toplumcu Belediyecilik Üstüne, 2013. s. 44
- Yerel yönetimler ve merkezi yönetimler birbirinin karşıtı değil, tamamlayıcısıdırlar. Diğer yandan toplumu karşısına alarak da sürdürülebilir bir yönetim kurulamaz.
- Toplumcu belediyecilik, üreticiliği, katılımı, dayanışmayı ve yeniden belediyeleştirmeyi esas alan bir yönetim modeli ile ortaya çıkar. s. 45.
Toplumcu Belediyecilik İlkeleri | |
Yeniden belediyeleştirme | Nitelikli hizmet - üretken emek - nitelikli çalışma koşulları |
Toplumsal eşitlik | Doğal ve tarihi çevrenin korunması |
Dayanışma | Gelişmeye açık olmak |
Demokratik yönetim | Herkesi görmek |
Üretimci ve paylaşımcı belediyecilik | Tüketiciyi koruma |
Planlamacılık ve kalkınma | Toplumsal cinsiyet eşitliği |
Ortak yaşam kültürü ve kentlilik bilinci | Kültür ve sanatı desteklemek |
Kaynak: www.yayed.org |
Ahmet İsvan Dönemi ve İstanbul’un Toplumcu Belediyecilik Deneyimi
Tuğba Canbulut
- Bu yazının konusu, 1973 - 77 yılları arasında İstanbul’da kentsel siyaset sürecidir. s. 51. Bunu yaparken uluslararası ve ulusal gelişmelerin, İstanbul yerel yönetimine etkileri, yerel yönetimin, merkezi idareye karşı etkileri göz önüne alınmıştır. Çalışma sırasında dönemin arşivlerinden ve özellikle Ahmet İsvan’ın 2002 yılında, kendi kaleme almış olduğu biyografisinden yararlanılmıştır. s. 52.
- 1970’li yıllarda İstanbul, kentsel bir sorun yumağı halindedir. Büyük göçler, şehri hazırlıksız yakalamış, idare bunun meydana getirdiği sorunların altından kalkmakta zorlanmaktadır. Temel şikayet noktaları, kentin bir çok yerinde sürekli izinli - izinsiz kazılar yapılıp kent dokusunun mahvedilmesi, yol, ışıklandırma, bakımsızlık vb. gibi temel alt yapı çalışmalarındaki eksiklik dolayısıyla yaşanan mal - can kayıpları, bir türlü halledilemeyen trafik ve otopark sorunu, yer altına alınamayan, açıktan akan kanalizasyonlar, kentin genel temizliği, yetersiz toplu taşıma noktalarında toplanmaktadır. s. 54 - 55.
- 1973 yılında İstanbul belediye başkanı olarak seçilen Ahmet İsvan, kentin, yerel seçimler ile seçilen üçüncü belediye başkanıdır. İsvan, bu başarıyı, kendisinden ziyade, CHP’nin kendi arkasındaki kuvvetli desteğine bağlar. s. 57. İleriki yıllarda kendisi de CHP’den İstanbul belediye başkanlığı yapan Nurettin Sözen de bu söylemi destekler ve İstanbul belediye başkanlığı seçiminin sadece bir kent belediye başkanlığı olmadığının altını çizer. s. 57
- Ahmet İsvan seçilmesinin ardından şöyle düşünmektedir: “Bana göre, 1973 yılında, İstanbul’a belediye başkanı seçilen bir CHP’linin ilk görevi, bozuk düzeni halkın algılamasına engel olan, belediye üstündeki vesayeti açıklayarak, demokrasiyi savunmaktı. Çünkü biz öyle büyük umutlarla ve o kadar büyük bir halk desteği ile göreve getirilmiştik ki, üstümüzdeki vesayetin sınırlayıcılığını iyice anlatamazsak, elde edemediğimiz sonuçların, demokrasinin etkisizliği gibi algılanması tehlikesi büyüktü.” s. 58.
- Bu seçim süreci merkezi iktidar ile yerel yönetimin kıyasıya mücadelesine tanık olmuş, CHP yönetimi, yerel yönetimlerde göstereceği başarının, halka, iktidarda görev almaları durumunda yapacaklarının göstergesi ve teminatı olacağı fikrinden hareket etmiştir. s. 59. “Türkiye hızla kentleşiyordu; halk bizi bütün büyük şehirlerde iktidara getirmişti ve belediyelerdeki iktidarımız, ortaksız, koalisyonsuz dört yıl için garantiydi. Bir düzen değişikliği yapacaksak, halkımızın bize sağladığı bu altın değerindeki dört yıl içinde farkımızı ortaya çıkaracak çok şey yapabilir, bozuk düzeni değiştirici kimliğimizi en inandırıcı ve hızlı olarak, büyük belediyelerde ortaya koyabilirdik. A. İsvan.”
- Yine A. İsvan’ın, Bülent Ecevit’e sunmak için hazırladığı ancak sunamadığı brifinge ilişkin düşünceleri de şu şekildedir: “Bak burası yarının İstanbul’u, yarının Türkiye’si. Bu yapılaşma, bu yaşam kalitesi, bu muazzam yatırım, bu yeşilsiz, altyapısız, güzellikten yoksun mahalleler, yüzyıllar boyunca ayakta kalmak üzere, demin üstünde bulunduğumuz tepeye doğru bir çığ gibi yuvarlanarak ve büyüyerek, üstümüze geliyor. Bunları kontrol edemiyor, yönlendiremiyoruz. Bu şehre karşı tarihi görevimizi yapabilmemiz için çok daha güçlü bir İstanbul Belediyesi’ne ihtiyaç var. Milliyetçi Cephe Hükümeti, mevcut yasaların belediyelerimize verdiği gücü bile kullanmamızı engellemeye çalıştı. Ben onlara karşı tek başıma mücadele ederek, kamuoyunu bir noktaya getirdim. Örgütümle aram açıldı. Bak, çöp grevinde, kamuoyu beni suçlamaktan vazgeçti, MC’yi suçluyor. Ben, partimiz adına doğru bir politika izlediğimizi düşünüyorum. Yaptığımız doğru buluyorsan, gücüme güç kat. Bu politikanın yalnız benim değil, CHP’nin politikası olduğunu açıkla. Yerel yönetime hakkını vererek, partimiz kimlik kazansın, aldığımız oyları helal ettirelim diyecektim. s. 62”
- Ahmet İsvan 1923 İstanbul doğumludur, Robert Koleji mezunu ve Bülent Ecevit’in sınıf arkadaşıdır. Yükseköğrenimini tarım - meyvecilik üzerine yapmış, bu konudaki çalışmalarını 2009 yılında “Köprüler Gelip Geçmeye - Tarımda Bir Modernleşme Öyküsü” adıyla kitap olarak yayınlamıştır.
- İsvan, dört yıllık görevi süresince, İstanbul’da ciddi ve başarılı bir belediye başkanlığı sergiler, bir çok birikmiş sorunu çözer, belediyelere kişilik kazandırma, merkezi baskı ve kısıtlamalara karşı direnme, kamu mallarına sahip çıkma ve onları kamu yararına kullanma, yolsuzlukların üzerine gitme, belediyeler arası işbirliği ve dayanışmaya katkıda bulunma, çağdaş projeler geliştirme, belediyelerin dünyaya açılması alanlarında önemli katkılar sunar. s. 63
- İsvan, toplumcu belediyecilik çalışmalarına, belediyelerin yetkilerinin sınırlı olmasını eleştirerek başlar; yerel yönetimlerin, halkın gözündeki yerini şöyle tanımlar: “Halbuki vatandaş, en yakınındaki ve günlük yaşantısını doğrudan etkileyen, verdiği oyların sonuçlarını hemen görebileceği, örgütlenip, demokratik yöntemlerle siyasi bir eylem yapınca sonuç alacağı bir belediye kurumuna kavuşabilseydi, ülkemizde demokrasi kültürü çok daha erken ve sağlam gelişir, krizlerden çıkmak için askeri rejimlere ya da kurtarıcı “baba”lara böyle muhtaç olmazdık. s. 64.”
- İsvan döneminde, bir ara, çalışanların maaşlarının ödenememesi dolayısıyla, temizlik işçileri greve gider ve kentte toplanmayan çöp birikintileri sorunu yaşanır. İsvan şöyle der: “Yolumu şöyle çizdim: Belediye meclisine zaten mali durumumuz hakkında hesap veriyordum. Bu teknik raporları sadece bir yasal gereğin yerine getirilmesi amacıyla, sınırlı olarak değil, halk tarafından kolayca anlaşılabilecek şekilde hazırlayıp, duyurular ve genelgeler halinde sık sık belediye personeline de duyuracaktım.” Böylece İsvan, belediyenin kaynak yetersizliği sorunun arkasında, kendileri değil, merkezi iktidarın kasıtlı çabaları olduğunu tüm kesimlere anlatır ve çöp sorunu nedeniyle ortaya çıkan eleştirilerden nispeten düşük etkilenir. s. 66.
- Seçim sonrasında İsvan, ilk olarak, eski birikmiş borçları temizlemeye ve belediyenin gerçek durumunu kent halkı ile paylaşmaya gayret eder; bunun için de “Belediye Mallarına Tecavüz Sergisi” adlı bir sergi açar. s. 67. Bu serginin odak noktası, özellikle, belediye taşınmazlarına yapılan müdahaleler ve bunlara gösterilen izinlerin sergilenmesidir. Örnek olarak Sheraton Oteli’ne, önceki belediye döneminde hukuksuz olarak geçici iskan verilmiş, İsvan kendi döneminde bununla mücadele etmiştir. Yine kamu malının işgaline engel olunmasına yönelik olarak İsvan döneminde, gecekondular ile ciddi bir şekilde mücadele edilmiştir. s. 68.
- İsvan, meşhur kaçak bina Eftelapulos’un yıkımı hakkında ise şunu söyleyecektir: “İstanbul’da bu kadar yıkılması gereken kaçak bina varken, bu binanın yıkılmasına özel önem vererek katılmamın nedenlerini açıklamış bulunuyorum. Bugün burada yıkacağımız sadece bir kaçak binadan ibaret değildir. Bu bina ile birlikte para bağışlayarak belediye yasaları karşısında dokunulmazlık kazanılabileceği şüphesini yıkıyoruz. Bu bina ile birlikte, paranın, belediyemizde her kapıyı açabileceği görüşünü yıkıyoruz. Bu bina ile birlikte, belirli kimselerin belediye karşısında, yasadan daha güçlü olabileceği düşüncesini yıkıyoruz. Bu binayı yıkmakla halka gösteriyoruz ki, belediyede halktan yana bir yönetim var ve Ankara’da yargıçlar var. s. 69.”
Vedat Dalokay ve Ali Dinçer’in Tecrübeleriyle Ankara’nın Toplumcu Belediyeciliği: “Belediyeler Demokrasinin Beşiğidir”
Hülya Küçük Bayraktar
- Ankara özelinde Toplumcu Belediyecilik hem 1973 - 77 yılları arasında Vedat Dalokay hem de 1977 - 1980 dönemlerindeki Ali Dinçer dönemlerini birlikte içerir.
- Dalokay’ın 1973 - 77 arasındaki toplumcu belediye hizmetleri ve özellikle merkezi iktidar ile mücadelesi son derece önemlidir. Dalokay, 1927 Elazığ doğumludur; ilk ve orta öğrenimini Elazığ’da tamamlar. 1949 yılında İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden mezun olur, iki yıl kamuda mimar olarak çalışır, 1951’de Paris’e gider 52’ye kadar Sorbonne’da, Şehircilik ve Mimari üzerine yüksek lisans yapar. Türkiye’ye döndükten sonra bu alanda çalıştı, özellikle 1964 ardından meslek örgütünde çalıştı.
- Dalokay, belediye başkanlığını, özellikle Ankara Belediye Başkanlığı’nı dünyanın en zor işi olarak tanımlar. “Ankara Belediye Başkanlığı çöp toplamaktır, gül toplamak değil.” s. 74 Dalokay çok iyi bir mimardır; bir çok yerli ve uluslararası ödül almış, meslek örgütünde aktif olarak çalışmış, çocuk masalalları ve romanlar yazmış, çağdaş İslam mimarisine katkıları ile de tanınmıştır.
- Ali Dinçer ise 1945, Bulgaristan, Razgad doğumludur. Dört yaşındayken ailesi ile Türkiye’ye; önce Kırşehir sonra Ankara’ya gelir. Yıldırım Bayezit Lisesi ve ardından ODTÜ Makine Mühendisiği’nden mezun olur; ardından Endüstri Mühendisliği’nde yüksek lisans yapar. Üniversite öğrenciliği sırasında sosyal demokrasi örgütlerinde siyaset yapmaya başlar. Ecevit’in daveti ile CHP’ye katılır, bir yandan hem parti içinde hem de meslek odasında ilçe ve il yöneticiliğine kadar yükselir.
- 1973 yılında Ankara’da kolera hastalığı baş göstermiş, hal, terminal, toplu taşıma, şehrin ışıklandırması ve yeşil alanlar son derece geride kalmıştır. Ankara halkının büyük çoğunluğu gecekonduda oturmakta, hava kirliliği yüksek seviyelere ulaşmıştır. Bir çok il gibi, yoğun göç alan Ankara’nın diğer temel sorunları gecekondulaşma ve çarpık kentleşme konularında yoğunlaşmaktadır. Bu sorunların üstesinden gelebilmek için planlama gereği duyuldu.
- Ankara için 1930’larda ve 1950’lerde çizilen iki plan bulunmaktadır. Bunlardan ilki Jansen planı, ikincisi ise Yücel - Uybadin Planı’dır. Jansen planı, bu yönde yapılan bir yarışmayı kazanan Alman mimar Hermann Jansen’in meydana getirdiği plandır; 1932’de yürürlüğe girmiştir; ağırlıklı olarak konut sorunu ve işçi yerleşimlerine önem verir. Kentin temelini araç ve yaya dolaşımı ekseninde meydana getiriyordu. 1932 - 57 yılları arasında hayata geçirilen bu planda özellikle idari binalara ağırlık verildi; kentsel yaşam bunlar etrafında planlandı. Planın bir başka özelliği ise kentin üç - dört katlı yapılarla yatay olarak büyümesine önem vermesiydi; ancak 1950’li yıllarda yaşanan hızlı göç ve gecekondulaşma planın tam olarak uygulanmasına engel oldu.
- Gecekondulaşma hareketi ile birlikte kent merkezlerinin çevreleri çarpık kentleşmenin merkezi oldu. 1957 - 70 arası, Ankara’nın, çevreden son derece yoğun göç alarak en hızlı şekilde kentleştiği dönemdir. 1970’e gelindiğinde, ülke nüfusunun %3.5’i Ankara’da yaşıyordu; halbuki 1940’ta bu oran %1 civarındaydı.
- 1957 - 1970 arasında, Yücel - Uybadin planı yürürlüğe sokuldu; burada kentsel gelişim belediye sınırları içerisinde tutuldu; merkez Kızılay olarak kabul edildi ve çok katlı yapılaşmaya imkan sağlandı. Bu planda, Jansen planının açık yeşil alan sistemini bozan uygulamalar yapıldı; AOÇ arazisinin korunmasına önem verildi; bu plan da göçlerden dolayı tam olarak uygulanamadı ve sonucunda ortaya plansız, sağlıksız bir kent çıktı. s. 79
- 1930 ve 1950’lerde olduğu gibi, bu dönemde de, Ankara’nın düzenli bir kent formunun olmadığını, çarpık bir yerleşimin var olduğunu, halk arasında sosyo ekonomik bir ayrışımın çok belirgin olduğunu söylemek mümkündür. Ankara o dönemde, Ulus’ta sosyo ekonomik olarak ikiye bölünen bir kent haline gelmişti. s. 82.
- Aralık 1973’te yapılan yerel seçimlerde CHP adayı Vedat Dalokay, %62 oy oranı ile seçilerek göreve geldi. Dalokay, “Yeni Yerel Yönetim Hareketi”ne, hem düşünsel olarak hem de uygulamada geliştirdiği projeler ile önemli katkı sağladı; “Demokrat Halkçı Hareket”in oluşumunda bulundu.
- Dalokay, kentin kronikleşmiş sorunlarının çözülmesinde çok önemli bir rol aldı. Ayrıca belediyenin çalışma yapısını değiştirdi; kendisi ile doğrudan çalışacak bir çok danışman atayıp onları beyin takımı olarak kullandı. Bu arada kentin nüfusu 1968 - 1975 arasında, önce 500 yüzbine ardından 750 bine yükseldi.
- Dalokay belediyeyi, “kentlerde yaşayanların ortak ve özel gereksinmelerinin tümünü karşılayan doğal kuruluşlardır. Kentteki her canlının yaşamından sorumlu olan kuruluşlardır. Kentteki her aksayan işin hesabı belediyeden sorulur. Durmadan hizmet üretir. İnsan yaşamıyla bütünleşmiş bir kurumdur. Ve belediyeler demokrasinin beşiğidir.” şeklinde tanımlar. s. 84.
- Dalokay döneminde, belediyecilik hizmetleri özellikle gecekondu bölgelerine altyapı hizmetleri olarak götürüldü; ayrıca şehrin dışında kırsal bölgelerde yaşayan vatandaşlara yönelik çalışmalar yapıldı.
- Dalokay, kendi çalışmalarını sloganlaştırdı; bunların üçü önemlidir ve iyi bilinir: “çevreden merkeze belediyecilik” - gecekondu bölgelerine verilen önem ve hizmetleri anlatır, “belediye kentin anasıdır.” - Dalokay’a göre devlet halkın gözünde baba, belediyeler ise anadır. Yereldeki hizmetlerin önemli bölümünü yerine getirir, hizmet alanlarını ve vatandaşlarını korur, her türlü ihtiyacını giderir ve onlara bir ana gibi bakar; “kentin vitrin çalışmaları”, kent çalışmalarına önem verildiği, kaynakların israf edilmeden kullanıldığı anlamına gelir; özellikle yapılan çalışmalara vatandaşın ilgisinin çekilmesini, her işi oluruna bırakmış gibi görünmemek anlamına gelmektedir. s. 86.
- Dalokay kaynak konusuna son derece önem verirdi; belediyenin gelirlerini artırmak için belediye taşınmazlarının kiralarını yükseltti, kendisinden önce menfaat grupları ve kişileri ederinden düşük verilen mülkleri geri aldı, merkezi hükümete yatırılması gereken sosyal güvenlik primleri gibi ödemeleri yapmayarak bunları kaynak olarak kullanmaya çalıştı. s. 86. Toplu iş görüşmelerinde sosyal demokrat olmasına rağmen, sendikaların ve işçilerin suyuna gitmek pahasına bütçeyi bozdurmadı; belediye bütçesinin içinde kalmaya gayret etti.
- Dalokay bunun yanında belediye üstü siyasi faaliyetlere katılmaktan geri durmadı.
- Dalokay Kızılay meydanını düzenledi ve bunda başarılı oldu; ilk kez döner kavşağı getirdi ve kentin bir çok alanına yaydı. Ankara’nın su sorunu Dalokay döneminde çözüldü; bunun için önemli su projeleri hazırlandı ve konunun başına su işini iyi bilen profesyoneller getirildi.
- Dalokay’ın bir başka önemli projesi ise gecekondulara bir alternatif olarak Batıkent projesi fikrini geliştirmek ve uygulamaya koymaktır. s. 87. Proje tam olarak yaşama kendisinden sonra geçebildi; o gün için bir belediyenin hayata geçirdiği en büyük arsa üretme ve yerleşim alanı açma projesiydi. s. 87.
- Ayrıca ruhsatsız bir golf alanı üzerinden bir takım varlıklı kişiler ile mücadeleye girdi ancak yerel halkın desteğini alarak bundan başarıyla çıktı. Kent merkezinde sıkışıp kalmış olan kent halini merkezin dışına çıkardı ve bu sorunu da çözdü. Ayrıca vatandaşın ekmeği düşük bir fiyata yemesini teminen, o dönemde belediyenin ekmek fabrikası olmadığı için, fırıncıları belediye bünyesine aldı ve üzerlerinde yetki kullanarak ekmek fiyatını düşük tuttu; bu başarısının ardından birçok sosyal demokrat belediye tarafından ekmek fabrikası kuruldu.
- Bununla birlikte, 1974’te CHP & MSP Koalisyonu’nun dağılması nedeniyle CHP’nin iktidardan uzaklaşması, bütçe yönünden merkezi hükümete bağlı CHP’li belediyelerin büyük yatırımlarını yapamamaları sonucunu doğurdu. Dalokay da bundan nasibini aldı ve bir çok bunu pek çok yerde dile getirdi. Bunlardan önemli bir tanesi Ankara Metrosu projesidir; Dalokay bunun için Moskova belediye başkanı ile görüşerek, gerekli tüm adımları attı ancak hükümet desteği olmadığı için bu proje hayata geçirilemedi. s. 90 Benzer şekilde Dalokay, yurt dışında gördüğü her hanenin süt temin etmesi projesini “Her eşiğe bir süt!” sloganı ile duyurdu; bunun için Hollanda Büyükelçiliği vasıtasıyla süt inekleri temin etti, yurda getirmek için tüm anlaşmaları yaptı ancak hükümetin gerekli izinleri vermemesi nedeniyle bu projesi de akamete uğradı.
- Dalokay, beyin takımını, ODTÜ’den uzaklaştırılan öğretim görevlileri ile oluşturdu; bu danışmanlar grubu, Ankara Belediyesi’nin uygulamalarını, “Toplumcu Belediyecilik” adıyla bir program ve ideolojik bir çerçeveye oturttu. Bu uzmanlar grubu, görev yaptıkları dönemde belediyede bir çok proje ve önemli çalışmaya imza atmıştır. s. 91
- Toplumcu Belediyecilik programı, daha sonra, diğer belediyelerin de deneyimlerinin katkılarının eklenmesiyle, 1977 yılında, demokratik, katılımcı, üretici, birlikçi, kaynak yaratıcı, toplumsal tüketimi geliştirici ilkeleriyle şekillenen Sosyal Demokrat Belediyecilik Programı’nı oluşturdu.
- CHP’li belediyeler ile hükümeti karşı karşıya getiren en önemli meselelerden bir tanesi de yerelden yönetimlerin özerkliğinin CHP’li belediyeler tarafından yaygın olarak dile getirilmiş olmasıdır. s. 92.
- Dalokay’ın başından geçen önemli olaylardan bir tanesi ile hükümetin, belediyeye kaynak aktarmaması sonucunda, işçilerin maaşlarının iki ay süre ile ödenememesi üzerine, işçiler tarafından greve gidilmesi, Dalokay’ın bu durumu protesto etmek için üç günlük ölüm orucu tutması, bunun üzerine, tutuklanması ve ardından görevden alınmasıdır. s. 93 Bu durum büyük tepki doğurdu ancak Danıştay’a yapılan başvuru üzerine Danıştay’ın verdiği kararla Dalokay tekrar görevinin başına döndü.
- Dalokay, başarıları sonucunda halkın büyük desteğini almasına karşın, bir sonraki seçimler için aday belirlenmesine yönelik parti içi ön seçimi kaybetti ve bir dahaki dönem görev alamadı. Ancak kendisi tek değildi, diğer iki büyük şehrin başkanları da tüm popülerliklerine karşılık aday olarak gösterilmedi; bu ise, parti genel başkanlığı düzeyinde bilinçli olarak engellendikleri görüşünü güçlendirdi. s. 94
- Ali Dinçer Dönemi Ankara Belediyesi: Ali Dinçer, CHP’de gençliğinden bu yana tüm kademelerde görev yapmış, son olarak da CHP Ankara il başkanı iken ön seçimi kazanarak bir sonraki seçimlere katılmış ve Ankara Belediyesi başkanı olarak seçilmiştir. Bir yandan devraldığı geleneği devam ettirmeye gayret etmiş bir yandan da kendi yönünden katkıda bulunacak çalışmalar yapmıştır.
- Aslında Vedat Dalokay %62 oy oranı ile seçilmişken, Ali Sirmen’in %52 oy oranı ile seçilmesi, halkın, Dalokay’ın adaylığına daha sıcak baktığı şeklinde yorumlanmıştır.
- Yine de Ankara’da, Dalokay’ın görev yaptığı 1973 - 77 yılları sonrasında, Ali Dinçer dönemi, iki CHP’li belediye başkanının ard arda görev yapıyor olması bakımından aynı politikaların, farklı kişi ve ekipleri ile farklı üsluplar üzerinden sürdürülmesi anlamına gelir. s. 97. Dinçer, göreve başladığı 1977’den 80 darbesine kadar, ağırlıklı olarak kendinden önce başlayan projeleri tamamladı.
- 1973 dönemi Ne yapmalı? sorusunun 77 dönemi ise Neyi, nasıl yapmalı? sorusunun sorulduğu bir dönemdir. Bunda iki neden vardır; ilk neden, belediyenin bütçesinin ağırlıklı olarak merkezi hükümete bağlı olması nedeniyle, neredeyse ancak personel maaşlarını ödemeye yeten kısıtlı kaynak ve bütçedir; ikincisi ise, belediye içerisinde, kaynak gelse bunu derli toplu verimli bir şekilde kullanmayı bilecek nitelikte personel bulunmamasıdır. s. 99.
- Bu zorlukları aşabilmek için özellikle kaynak yaratılması ve projelerin takibi için, hiyerarşi içerisinde yer almayan Ankara Belediyesi Planlama Birimi isimli bir birim oluşturuldu; bu birim, büyük projelerin yürütülmesinde aktif rol oynadı; her projenin paydaşı ile bir araya gelerek görüşleri topladı, bunları değerlendirerek projelere yansıttı.
- Ayrıca Ankara Belediyesi Yeni Yerleşmeler Örgütü kuruldu. Örgütün başında bir kurul bulunuyordu. Görev ve yetkisi, arsa politikasını, arsa politikasını, işletme politikasını, kaynak politikasını, projelendirme ve sosyal politikaları belirlemek konusundaydı. s.100. Buna ilaveten Türkiye’de ilk kez başkanın çevresinde Danışma Kurulları kuruldu; başına da koordinatör olarak Koral Göymen getirildi.
- Ali Dinçer’in önemli projelerinden bir tanesi de Beşevler - Dikimevi arasında yaşama geçirilen Otobüs Özel Yolu projesiydi. Böylelikle tahsisli yoldan gerçekleştirilen bu uygulama kapsamında, bugünkü Metrobüs projesi benzeri, toplu taşımanın daha hızlı ve etkili gerçekleştirilmesi sağlanmıştır.
- Bu dönemde, Vedat Dalokay’ın başlatmış olduğu metro projesi somutlaştırılmış, Ali Dinçer tarafından güçlükle başbakan Süleyman Demirel’e sunulmuş ve 9 Eylül 1980’de Opera durağında temeli atılmış, ancak 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından, yeni gelen askeri yönetim tarafından yapımı iptal edilmiştir.
- Ali Dinçer döneminde 50 tanesi körüklü olmak üzere 209 yeni otobüs alınmış, şehir içerisinde yayaların rahatça alışveriş yapabilecekleri ve gezebilecekleri alanlar Türkiye’de ilk kez olmak üzere hayata geçirilmiştir. s. 103.
- Batıkent projesi ise bu dönem hayata geçirilen en önemli projelerden bir tanesidir. Dalokay döneminde planlaması başlanan ve 200.000 kişinin yaşaması düşünülen bu kent için Ali Dinçer döneminde dört yeni mezun şehir bölge plancısı ile başlarında bir koordinatör, tüm projeyi hazırlamış; başbakan Bülent Ecevit’e sunumu yapılarak, kamulaştırma için bütçe temin edilmiş, bu yerleşim alanın %50’si tek veya iki katlı “Gündüzkondu” şeklinde planlanmış, ardından belediyeye çok daha fazla yük getirmemesi, bir çok ihtiyacını kendisinin karşılayabilmesi amacıyla, kooperatif olarak, Batıkent Kent Kooperatifleri Birliği, Kent-Koop kurulmuştur.
- Yayalaştırma çalışmalarına ise özel önem verildi ve bunun için Sakarya Caddesi ile onu kesen üç cadde üzerinde karar kılındı; 1978 yılında bu bölge trafiğe kapatılarak yaya trafiğine tahsis edildi. Ardından projenin ikinci ve üçüncü fazı geliştirildi ve İzmir Caddesi’nin alt ve üst kısımları ile Selanik Caddesi uygulamaya dahil edildi ve aralarında bütünlük sağlandı. s. 106.
- Ali Dinçer döneminde kültürel projeler kapsamında önem verilen bir başka proje ise 1 Milyon Kitap! projesidir; bundan maksat, Ankara’nın dört bir yanındaki tüm okulların eşit sayı ve içerikte kitaba sahip olmasıdır; bunun için belediyenin bütçesi yerine tüm okullara çağrıda bulunularak kullanılmış kağıt toplanmış, bu kağıtlar SEKA’ya aktarılarak karşılığında kitap için basım kağıdı alınmış, bunlarla kitaplar basılmış ancak görevde olan askeri yönetim bunların dağıtımına izin vermemiş; Belediye bu kitapları zorluklar ile dağıtabilmiştir. s. 108.
- Ali Dinçer’in önemli bir özelliği, yönetimde katılımcılığa önem vermesiydi; bunun için 22 - 23 Aralık 1979 tarihinde Başkent Danışma Forumu’nu düzenledi; şehrin bir çok kesiminden temsilcinin davet edildiği bu etkinlikle bir çok soruna ilişkin görüş önerileri alındı, çözümler konusunda müzakereler gerçekleştirildi. s. 110.
- Bu dönemde ayrıca tüketicinin korunması amacıyla Tanzim Satış Projesi başlatılmış ve yaşanan ekmek sorununun çözümü için Halk Ekmek fabrikası kurulmuştur. Hava kirliliği ile mücadele edebilmek için Temiz Hava için Yeşil Ankara projesi başlatılmış, özellikle ağaçlandırmaya büyük önem verilmiş, yine belediyeye bağlı olarak ilk kez, danışma ağırlıklı çalışmak üzere, Çevre Birimi oluşturulmuştur. s. 112.
İzmit Belediyesi - Erol Köse Dönemi - Sezgin Sezgin
- Erol Köse, İzmit'te, 1972 - 1977 yılları arasında belediye başkanlığı yapar. Hukuk Fakültesi'nde okumuştur, dar gelirli bir aileden gelir, bu nedenle görev döneminde bu yapıdaki ailelerin yaşam standartlarının iyileştirilmesi yönünde çalışmalar olmuştur.
- Belediye başkanı seçildiği tarihte CHP Kocaeli İl Bakanlığı görevini yapmaktadır; seçilmesi için çok çalıştığı Leyla Atakan'ın, 1971’de seçilmesinin ardından kısa bir süre sonra trafik kazasında vefat etmesinin ardından ara seçim yapılır ve aday olup, seçimi kazanarak göreve gelir.
- Göreve geldiğinde belediye mali yönden çok zayıftır. Buna rağmen öncelikle bütçe yaratarak temel hizmetleri vermeye çalışır ve şöyle der: “Kafamda bir sosyal demokrat, toplumcu belediyeci düşünce var, fakat esas milletin ayağını çamurdan kurtarmadan, doğru dürüst suya kavuşturmadan, kesintisiz elektrik imkanı sunmadan, çöpü toplar hale getirmeden bu mümkün değil. Önce klasik hizmetlerin sunulması şart.”
- Erol Köse'nin bir başka özelliği ise kendisine çok güçlü bir çalışma, danışman kadrosu kurmuş ve bunu yaparken sadakat yerine liyakata önem veriyor olmasıdır; kritik yerlere dahi mesleğinde usta kişileri görevlendirmiş, bunu yaparken cinsiyet, parti, mezhep ayrımı yapmamıştır. Diğer yönden halk ile ilişkisini hiç kesmemiş ve görevinin sonuna kadar kentin neredeyse tüm bölgelerini nüfus yapıları ve sosyo ekonomik yönden ezbere bilir durumdadır; ayrıca karar alırken özellikle sermayeye karşı toplumdan yana tavır alırdı. s. 125.
- Köse'nin önemli bir projesi ise İzmit'in hızla endüstrileşen ve bu nedenle göç alan yapısı nedeniyle ortaya çıkan konut eksikliği ve bunun sonucu olarak meydana gelen gecekondu patlamasına karşı ortaya koyduğu toplu konut düşüncesiydi. Bunun için önemli büyüklükte bir alan kamulaştırıldı ve belediyenin iştirakleri aracılığıyla 30.000 konutluk bir proje geliştirildi ancak zaman içerisinde bu proje, bürokratik zorluklar başta olmak üzere, bir çok neden dolayısıyla hayata geçirilemedi. s. 128
- Köse, toplumsal belediyeciliğe giden yolun temel altyapı hizmetlerinin iyi şekilde verilmesinden geçtiğine inanıyordu. Bu nedenle öncelikle, kentte meydana gelen sel ve taşkınların önüne geçebilmek için çok büyük miktarda istinat duvarları kentte inşa edildi. Bu konuda şöyle der: "İzmit'in tepeleri gecekondularla dolu. Oraların yolunu belediyedeki uyuşuk adamalarım ile yapmak mümkün değil. Bir ilan verdim; duvar işleri yaptırılacak, su işleri yaptırılacak vs. İşleri yaptırırken taşeronlara veriyordum, fiyatı ben belirliyordum. Anlaşırken temel prensibim şuydu: "Ölmeyeceksiniz, doymayacaksınız, arada kalacaksınız ve fiyatları öyle tespit ettim." Bu şekilde İzmit'e 1 milyon m3 taş duvar örülmüştür. s. 130 Köse kaynakların kullanımında tasarrufa önem verdi; ör. kentin ana caddesine eskimiş parke taşı yerine asfalt döküleceği zaman, bunları söktürüp atmak yerine, gecekondu mahallerinin yollarına döşetti. Ayrıca, kentin su sorunu çözmek için 45 km uzaklıktaki Keltepe dağlarından büyük bir proje ile kente su getirdi. Kentin elektrik hattı fabrikaların hattına bağlandı ve kesintilerin önüne geçildi. Ayrıca kanalizasyon ağının kapsamı genişletildi. Köylü üreticiler için halk pazarları kuruldu; üreticileri yer tahsis edilerek, kendilerinin ürettiklerini bizzat satışa sunmaları sağlandı; "araçları değil, insanları hareket ettirmek" sloganıyla, toplu ulaşımın geliştirilmesine yönelik adımlar atıldı. s. 130
- Köse, içerisinden geldiği çevrenin de etkisiyle, politikalarını, dar gelirli kitlelere daha çok yöneltti; şöyle diyordu: "Devletin yapmadığını, yapamadığını, belediye yapmalıdır. Güçlü, ezenin karşısında yoksulları, ezilip sömürülenenleri korumak amacıyla bu yola çıktık. Devletin ödevini üstlendik."
- Köse, tüm bu faaliyetleri yanında yolsuzluklarla mücadele konusunda etkin bir görev üstlendi; özellikle yakınlarının, kendi pozisyonunu kötüye kullanmasına karşı etkin bir tutum takındı ve bu tür söylentilerin önünü kesti. Ancak sadece söylenti olacak diye de sorumluluk altına girmekten kaçınmadı; bu gibi durumlarda alıncak karar toplum yararınaysa risk almayı tercih etti. Un tekelleri ile mücadele etti ve kazandı.
- Köse'nin bir başka önemli faaliyeti ise çevre konularında aktif görev almasıydı; Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği'nin kuruluşunda görev yaptı; zehirli atık döken fabrikaları yoğun bir şekilde kontrol altına aldı ve zehirli gaz emisyonunu, yoğun denetimler sonucunda en aza indirdi, fabrikaların, yapım aşamasında "Ekolojik Belge" almasını zorunlu tuttu, görev döneminde yeni gemi söküm tersanesi açılmasına izin vermedi. s. 136
- Tüm bu gelişmelere rağmen, 1977 yılında yapılacak olan belediye seçimleri adaylık bakımından parti ön seçiminde, büyük hileler sonucunda Cemil Karakadılar'a karşı kaybetti; bunun üzerine kentte büyük protestolar oldu ve bir süre sonra yapılan belediye seçimlerinde CHP'li aday yerine AP'li aday belediye başkanı olarak seçildi. Köse'nin ön seçimde galip gelememesinde, genel merkezin kendisinden yana tavır almaması, kendisinin başarıları dolayısıyla, genel başkanlığa kuvvetli bir aday olması etkenlerinin ön plana çıktığı ve ön seçimler vesilesi ile tasfiye edildiği de ifade edilmektedir. s. 138. Bu olanlar karşısında, Köse'ye bağımsız aday olması teklif edilir ancak bunu kabul etmez; sonradan şöyle açıklayacaktır:"Düşünmedim. Çok baskı geldi. Hatta İbrahim Akdoğan’ı bağımsız aday yapalım, onu istifa ettiririz, seni başkan yaparız dediler ama kabul etmedim. Ben ilkeli davrandım. Partim için propagandalara katılmasam da partime karşı hareket etmedim. Halk da bana bağımsız aday ol diye baskı kurdu. Bağımsız aday olsaydım kesin seçimi silme götürürdüm ama o zaman da şimdiki Erol Köse olmazdım. 2018".
Çanakkale Belediyesi - Reşat Tabak Dönemi - İpek Sakarya
- Reşat Tabak, 1963 - 1973 yılları arasında Çanakkale’de üç dönem belediye başkanlığı yaptığı dönemde toplumsal belediyecilik anlayışını benimsedi. Tabak, çıraklık ve kalfalığını yapıp ustalığına yükseldiği motor teknisyenliği görevinden geliyordu; bu nedenle işçi sınıfının bir üyesi olarak siyaset yaptı, çok akıllı ve çalışkan bir kişi olarak bilinirdi. s. 146
- Tabak, 1963 yılında belediye meclis üyesi olarak seçildi, bu dönemde bir yıl belediye başkan vekilliği yaptı, 1968 yılındaki seçimlerde belediye başkanı seçildi ve bu görevini 1980’e kadar devam ettirdi. Görevi döneminde şeffaflık, katılımcılık ve üretici belediyecilik anlayışına önem verdi. Ayrıca 1978 - 1980 döneminde Marmara ve Boğazlar Belediyeler Birliği başkanlığı yaptı ve 1977’de Türkiye Belediyecilik Eğitim ve Araştırma Vakfı ve 1979 yılında da Türkiye Belediyeler Birliği’nin kuruluşunda görev aldı.
- Tabak, belediyecilik anlayışını şu şekilde anlatmaktadır: “Belediyelerin mali sorunları konusunda getirilecek yaklaşımın, bütünsel bir yaklaşım olması gerektiği, toplumun içinde bulunduğu hızlı kentleşme ve gelişme olgusunu, bu olgunun belediyelere kazandırdığı çağdaş önemi, belediye yönetimlerinin bugüne dek içine hapsedildikleri; edilgen, aracı, salt kontrolcü, kendi kaynaklarını yaratma olanağından, kendi aralarında ortaklaşa hareket ve dayanışmadan yoksun, anti demokratik, siyasal, ekonomik ve yönetimsel yapıyı gözden uzak tutmamasının, bu yapı yerine geçirilmesi gereken demokratik, üretici, kaynak yaratıcı ve işbirlikçi ve bütüncü belediyecilik anlayışına yönelik bir yaklaşım olması gerektiği ortadadır. 1978”
- Tabak göreve geldiğinde belediyenin kaynakları son derece kısıtlı olduğu için sabit giderleri ödemekte zorlanmış; bunları borçlanma yoluyla geçici olarak çözdükten sonra, belediye arsalarına dükkanlar inşa edip bunları kiraya verme yoluyla kaynaklarını artırmıştı. s. 154. Bu dönemde Çanakkale’nin su, elektrik, kanalizasyon gibi alt yapı ihtiyaçları ile toplu taşımaya ilişkin hizmetlerine ağırlık verilmiştir.
- Bu dönemde yapılan önemli hizmetlerden bir tanesi Belediye Ekmek Fırını’nın kurulmasıdır. Halkın sağlıklı ve ucuz ekmeğe ulaşması için kentte faaliyet gösteren fırıncıları bir araya getirip onları bir dernek çatısı altında birleştirdi, ardından belediye adına bir ekmek fabrikası kurup fırıncıları burada üretime teşvik edip bu sorunu çözdü. s. 155. Bu uygulama daha sonra örnek olarak bir çok başka belediye tarafından da uygulandı.
- Tabak, Çanakkale’de bir üniversitenin kurulmasına ön ayak olacak şekilde Terzioğlu Vakfı’nın kuruluşuna ön ayak oldu; bu vakıf aracılığıyla Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi kuruldu.
- Tabak’ın benzeri belediye başkanlarından bir farkı, 1977 yerel seçimlerinde de aday gösterilmesi ve kazanmasıdır. Ancak görevi 1980 askeri darbesine kadar devam edebilmiştir. Bu dönemde ayrıca demokratik kitle örgütleri aracılığılıyla yerel siyasete ve karar mekanizmalarına katılım sağlanmıştır.
Adana Belediyesi - Eğe Bağatur Dönemi - Tuğba Canbulut - Sezgin Sezgin
- Adana, bugüne kadar kaynaklarda, toplumsal belediyecilik konusunda nispeten az işlenmiş bir kenttir; halbuki bu noktada daha geniş işlenmesinde fayda vardır.
- Ege Bağatur 1973 doğumlu olup Ankara Hukuk Fakültesi mezunudur. 1961’de mezun olduktan sonra Adana’da serbest avukatlık yapmaya başlamış, siyaset ile ilgilenmiş ve 1973 seçimlerinde Adana belediye başkanı olarak seçilmiştir. s. 162. Bağatur, halkın içerisinden gelen, hitabet ve ikna yeteneği yüksek bir kişi olarak bilinirdi. Fabrikada bir usta olan ve kendisi ile birlikte kardeşlerini okutmak için bir çok fedakarlık yapan babasını hiç unutmamış, kendisini “Ustaoğlu Ege Bağatur” olarak tanıtmış, mezar taşına da bunu yazdırmıştır.
- Siyasete atılmasını şöyle izah eder: “Ben bu fakir millete 500 bin liraya mal olmuş bir insanım; avukatlıkta da bir üretkenlik yok, muhakkak siyasette bir şeyler yapmak istiyorum.” Siyasette ilçe başkanlığı, il başkanlığı, belediye meclis üyeliği, belediye başkan vekilliğinin ardından belediye başkanı olarak seçildi.
- “Yel dağdan ne alır.” sözünü çok kullanır, prensiplerinden taviz vermezdi, dürüstlüğü ile bilinirdi. Ayrıca çok iyi bir siyasetçi ve zeki bir kişiydi. Kenti ilgilendiren konulara, kamucu bir bakışla, halkın çıkarı doğrultusunda yaklaşırdı. Önemli bir tercihi ise yaptıklarının reklamını yapmayı sevmemesiydi.
s. 166 - 167: 1973 yılında CHP'den Adana belediye başkanı olarak seçilen "Ege Bağatur, görüşmecilerin bahsettiği taviz vermeme durumuyla bağlantılı olarak kamu görevi (belediye meclis toplantısı) sırasında silahlı saldırıya uğradı. Bu saldırı sadece kendisine yönelik olmayıp, çalışma arkadaşlarından birini daha hedef aldı. Bağatur, bu saldırı sonucu yaralandı. Vurulma süreci ve sonrasına yönelik görüşmecilerin anlattıkları ve Bağatur hakkında yapılan Beyaz Anadol isimli belgeselden alınan aktarımlar şu şekildedir:
"Herkes çay bahçesinin elimizden alınması olarak değerlendiriyor ama bu doğru değil. Süleyman Sırrı Prodan, 1973 yılı yazında izmir'e gidip dondurma makinesi getirmişti. Kaldırımın bir kenarına koydu. Ege Bağatur da "Ben buradan yol geçireceğim, bu dondurma makinesini buradan kaldır." dedi. Süleyman buna karşı çıktı, olay bundan meydana geldi. (S.P.)
Süleyman, Ege ve Ahmet'i öğle saatlerinde vurmuştu. Bu olaydan sonra Süleyman'ın arkadaşları gruplara ayrıldı. Bir kaçma planı hazırlandı. Herkese görev verildi. Süleyman da akşam saatlerinde Adana dışına çıkarıldı. İkinci bir grup da Süleyman'ı Nizip'te teslim aldı. Nizip'ten de zirai ilaç uçağı ile Halep'e geçti. (S.P.)
Bazı üst düzey yetkililerin bize yardımcı olması nedeniyle, kaçış planını başarıyla uyguladık. O dönem bize emniyetten bir üst düzey yönetici yardım etmişti. Allah rahmet eylesin. O kişi şu anda yaşamıyor. Nur içinde yatsın. Adını bilmiyorum. Ama o dönemin emniyet müdürüydü. 1975 yılının 30 Haziranı'nda Süleyman yurt dışına çıktı. Halep'in Meşter semtinde yaşamaya başladı. (S.P.)
Buradan alınacak bir ders var; onu bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Kamuya ait yerlerin şahıslara peşkeş çekilmesinin nelere yol açacağının en çarpıcı örneğidir o olay. (F.A.)
Ancak o kurşunlar hem Ege Bağatur hem de Ahmet Albay'ın ömründen alacaktır. Ege Bağatur, ağır yaralı halde kaldırıldığı hastanede, ameliyat sırasında bir enfarktüs krizi geçirecektir. Bu kriz onu kalp hastası yapacaktır. O yıllarda Türkiye'de kalp hastalarına bypass ameliyatları yapılamıyordu. Bağatur ailesi, karı koca avukatlık yaparak biriktirdikleri para ile satın aldıkları daireyi sattılar. Ege Bağatur ve eşi Yıldız hanım, o para ile ABD'ye gittiler. Ege Bağatur orada bypass ameliyatı geçirip Türkiye'ye döndü. Sağlığına bir ölçüde de kavuşmuştu. Sağlık sorunlarından doğan çileyi çekerek ömrünün son anına kadar Adana'ya ve insanlara hizmeti esas alarak çalıştı. (F.A., 2019)
Babamda o dönemde yaralar açıkta olduğu için artık çürüme başlıyor, ameliyat olması lazım, diyorlar ki biz sana burada bu ameliyatı yapamayız. nerede, İngiltere'de yapılacak. Dönemin başbakanı Süleyman Demirel'in haberi oluyor. Süleyman Bey diyor ki, devlet görevinde yaralanmıştır Ege Bağatur, örtülü ödenekten para verilsin. Babama örtülü ödenekten bir para veriyorlar, örtülü ödenekten Londra'ya gidiyor, ameliyat oluyor, geri geliyor. Başbakanlık müsteşarı'na gidiyor, bir zarf uzatıyor, müsteşar, bu nedir Sayın Bağatur diye soruyor. Babam diyor ki verdiğiniz paranın üstü. Onlar diyorlar ki biz böyle bir para vermedik, dolayısıyla geri alamayız. Kardeşim, bunda yetimin hakkı var, tüyü bitmemiş; alırsın alamazsın, telefon ediyorlar, diyor ki Süleyman Demirel, ben Sayın Bağatur'u tanırım, siz o parayı geri alın diyor. o zamanki insanlar örtülü ödeneği nasıl kullanıyorlar. (M.Ç.B., 2019)
- Bağatur döneminde, toplumcu belediyeciliğin ilk özgün örnekleri verildi. Özellikle dürüstlük ve tutumluluğa çok dikkat edildi. Hizmette kişiler yerine kamu yararı öne çıkarıldı. Mali açıdan enkaz devralan Bağatur, borçsuz bir belediye devretti. Belediye başkanlığını bıraktıktan sonra avukatlık bürosuna devam etti ve yaşantısına devam etti.
- Bağatur, seçildikten sonra şu açıklamayı yaptı: “Partili şapkamı makam odamın dışındaki portmantoya astım. Partizanlık yapmayacağım. Adanalıların belediye başkanı olarak hizmet edeceğim.” Ancak bu tutumu, CHP örgütü içinde çıkar, mevki - makam beklentisi olup da beklediklerini bulamayan delegeler nezdinde yıpranmasına yol açtı. s. 169.
- Bağatur, buna rağmen sadakat yerine liyakate önem verdi; belediyeye bu şekilde görevli aldı; yetiştirdiği bürokratlar daha uzun yıllar bu anlayışla Adana’ya hizmet verdi. Seçilmesinden sonra belediye görevlilerine şöyle seslenmiştir: “Portmantoya asar gibi bütün siyasi düşüncelerinizi kapının dışında oraya bırakacaksınız. Biz bu beldenin başkanıyız; burada hiç parti gözetmeksizin hizmet vereceğiz. Bugünden itibaren çok şeffaf bir yönetim olmasını istiyorum; herkes, her şeyin hesabını verecek. Alın şu belediyenin bütün anahtarları, hiç kilitli bir yerim yok, isteyen istediği zaman anahtarlarla her yere bakabilir. Ben Hz. Ömer’in adaletinden daha adil davranacağım bu işte. Çünkü belediyenin kazancında, gelirlerinde, saçı bitmedik yetimlerin hakkı var.” s. 169.
- Bu amaçla belediye meclis toplantılarını halka açtı ve sinema salonunda, halkın izlemesi mümkün şekilde yapmaya başladı; kapılarda güvenlik görevlisi olmaz, girene davetiye sorulmazdı, (nitekim suikast girişimine uğradığı yer ve zaman da böyle bir toplantıdır.) Ayrıca belediye encümen toplantılarını da bu şekilde yapardı. Haftada bir gün halkın dilek ve isteklerini dinlerdi; o gün, Perşembe, kimse randevu almadan, başkanın açık kapısından girerek derdini bizzat başkana anlatırdı. s. 170.
- Ege Bağatur, tüm bu uygulamalarıyla Adana için son derece önemli bir belediye başkanı ve vefatının ardından dahi halen sevgi ve saygıyla anılan bir kişi olmuştur.
1970’lerden 2020’lere Vesayet ve Velayet arasında Sosyal Demokrat Belediyeler - Ulaş Bayraktar
- Türkiye’de mahalli idareler, anayasal olarak, yerinden yönetim ilkesine göre yapılandırılmış ve idari vesayet ile denetlenen kamu kurumları olmalarına rağmen, sahip oldukları hareket alanı, ülkenin içinde bulunduğu siyasi ortam ve merkezi iktidar ile belediyelerin aynı partiden olup olmamalarına göre genişler ve daralır; en kötü durumda, idari vesayetten, velayete doğru kayar. s. 182
- Böyle bir durumda belediye başkanlarının bu velayete tabi olma ya da itiraz ederek kendi bildiği yolda ilerlemek üzere iki temel seçeneği vardır.
- 2019 yerel seçimleri ile ortaya çıkan tablo, Türkiye’de daha önce 1973 ve 1989 yerel seçimleri ile ortaya çıkan tablonun çok benzeridir. Ancak 1973 ve sonraki toplumcu belediyecilik uygulamaları bir ekol iken 1989 ve sonrası uygulamaları bunun çok uzağındadır.
- 1973 dönemi belediyecilik uygulamaları, şu temel ilkeler öne çıkar: 1. Merkezinde demokratik ve özgürlükçü, özerk bir yerel yönetim anlayışı; 2. Belediyenin ve halkın birliktelik oluşturması çabaları, 3. Kendi öz kaynaklarını geliştirme faaliyetleri, 4. Üretici ve tüketimi düzenleyici belediyecilik faaliyetleri.
- 1973 seçimlerinin ardından ortaya çıkan merkezi iktidar - belediyeler çekişmesinin sonucu olarak, üç ana husus öne çıktı: 1. merkezi hükümetin kullandığı idari vesayet yetkisinin zayıflatılması, 2. Bu talebi güçlendirmek adına, belediye yönetimine yerel halkın katılımını artırma çabası, 3. Belediye meclislerinin yapılarının tartışmaya açılması. s. 183.
- Yine de 1984 sonrasında belediyelere aktarılan kaynaklar ile daha fazla yetki ve görev verilmesi, bu çatışmaların dozunu azalttı. Ancak 2002 sonrasında bu durum tekrar değişmeye başladı; özellikle büyük şehirlerde TOKİ ve ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nan tek başına imar ve inşaat yetkilerini kullanması ile belediyelerin önemli bir hareket sahası kısıtlandı.
- Ardından, 2018 seçimleri sonrasında, UKOME üye sayısının 11’den 14’e çıkartılması ile yerel yönetimlerin elinden bu yapıların idaresi ve dolasıyıyla şehirlerin trafik ve ulaşımında belirleyici karar alma yetkileri ellerinden alındı.
- Belediye meclisleri, Cumhur İttifakı liderliğinde, özellikle borçlanma yetkilerini son derece kısıtlayıcı bir şekilde kullanarak, belediye başkanlarının gerçekleştirmek istedikleri bir çok önemli projenin hayata geçirilmesine engel oldu.
- Bu noktada kamuoyunun desteğini almak isteyen Millet İttifakı belediye başkanları, Ankara Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde belediye meclis toplantıları ile ihaleleri canlı yayınlamaya başladı.
- Halkın katılımının artırılması için, eski dönemlerde göstermelik şekilde gerçekleştirilen stratejik planların hazırlık dönemine yerel halkın katılımı için bir çok toplantı ve sayıştay düzenlendi; buralarda yerel halkın, kentin sorun ve ihtiyaçlarına yönelik olarak fikirleri alındı ve somut projelere yansıtıldı. s. 187. Özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, önemli bir çok konuda, yirminin üzerinde geniş katılımlı sayıştay düzenleyerek hem kamuoyu oluşturma hem de sorunlu konularda ortak aklı çalıştırma noktasında başarılı olduğu görülmektedir. ABB başkanı Mansur Yavaş tarafından 565 sivil toplum örgütüne mektup yazılarak fikir, proje ve çözüm önerileri soruldu.
- Yine de bu çabalar, merkezi iktidarın, belediyelerin faaliyetlerine sürekli bir şekilde müdahale etmesine tam olarak mani olamadı; özellikle pandemi döneminde belediyeler tarafından yaşama geçirilmeye çalışılan sosyal yardım ve desteklere merkezi iktidar tarafından engel olunmaya gayret edildi. Ancak belediyeler İftar Ver, Ankara Tek Yürek, Askıda Fatura gibi uygulamalarla bu engelleri aşmaya çalıştı.
- 1973 sonrasında merkezi iktidarın engellemesini aşmak için kendi aralarında birlikler oluşturma yolunu seçen CHP’li belediyelerin, 2019 sonrasında benzer bir durumla karşılaşınca yine aynı şekilde davranmayı seçtiği ve düzenli olarak bir araya gelerek, ortak projeler yaratma, birbirlerine destek olma yolunda hareket ettikleri görülmektedir. s. 193.
- Benzer bir durum kooperatif ve tarım alanındaki üretici destekleri konusunda da görülmektedir. 1973 sonrasında belediyelerin kooperatif çalışmaları daha ziyade konut ihtiyacının giderilmesine yönelik gerçekleşmişken; 2018 sonrasında belediyelerin, özellikle tarım üretimi yapan çiftçi ve kadınlara yönelik projelere ağırlık verdikleri görülmektedir. Kaldı ki bu süreçte bir çok belediyenin, kendi arazileri üzerinde tarımsal faaliyet gerçekleştirerek bu ürünleri uygun fiyata piyasaya sürdükleri de görülmektedir.
- Tüm bunların ötesinde, göreve yeni gelen belediye başkanlarının, önceki dönemde süregelen yolsuzluk ve israf politikalarına karşı sert bir tutum takındıkları, bir yandan geçmiş dönemin hesabını sorarken bir yandan kendi belediyelerinde gereksiz harcamaları kısıtlamaya çalıştıkları anlaşılmaktadır. s. 208.
- Sonuç olarak 2019 mahalli seçimleri sonucu ortaya çıkan tablo 1973 sonrasında ortaya çıkan tablonun çok benzeridir. Önemli olan, 1973 ve sonrasında teker teker ve el yordamı ile yaşama geçirilen plan, proje, fikir ve hususların, 2019 sonrasında ders alınarak daha derli toplu, koordinasyon içerisinde hareket edilerek ve günün koşulları dikkate alınarak tekrar yaşama geçirilmeye gayret edilmesi ve özellikle çevre, toplumsal cinsiyet eşitiği gibi konularda yeni uygulamaların yaşama geçirilmesi olacaktır.
- CHP Genel Merkezi’nin de 1973 ve sonrasında yaşananlardan gerekli dersleri çıkarması, popüler hale gelen belediye başkanlarının, genel merkeze rakip oluşturdukları gerekçesiyle bir sonraki dönem tasfiye edilmeleri şeklindeki büyük yanlıştan da uzak durmaları gerekir. s. 223.
- Son olarak 1994 seçim sonuçlarının, 1989’da göreve gelen belediye başkanlarının büyük başarısızlıkları üzerine gerçekleştiğini dolayısıya, bu dönemin olumsuz sonuçlarının da her zaman hatırda tutulmasının ve bu dönemde yapılan hataların tekrarlanmaması gerektiği açıktır.
Son.