Kitabın Linki:
Önemli Telif Notu: Aşağıda paylaştığım içerik, kitabı okurken aldığım notları ve kimi zaman bunlar üzerine kendi düşüncelerimi içerir; kesinlikle yazar ya da yayınevine bir zarar verme kastı taşımadığı gibi kitabın bire bir (korsan) kopyası ya da elektronik kitap niteliğinde de değildir; kitabın diğer okuyucuları, burada belirtilen notları daha farklı, eksik ya da fazla alabilir; bu nedenle aşağıda yer alan notların hoşunuza gittiği oranda kitabı satın alarak okumanız çok daha doğru olacaktır.
Rollo May, 1909 - 1994 tarihleri arasında yaşamış olan sanatçı ve bilim insanıdır. Varoluşçu psikanalizi meydana getiren psikanalistlerden bir tanesi olarak önemlidir. Aşağıda May’in, Yaratma Cesareti isimli kitabından alınan notlar yer almaktadır.
- Sanat, insanı, hayvandan ayıran yegane yetenektir.
- Bitmemişlik, yaratım sürecinin bir parçasıdır.
- Varlığımızı yaratarak ifade ederiz. Yaratıcılık, oluşun, zorunlu bir devamıdır.
- Her şeyin son derece yıkıcı olduğu bir çağda, duyarlı bir yaşam sürmek cesaret ister. s. 39. Böyle bir durumda insan, korkup geriye çekilmek yerine, uygun eyleme geçmelidir; bu konudaki çabası ve katkısı ne kadar küçük olursa olsun.
- Hiçliğin Kaygısı: Varoluş literatüründe, insanın önünde bulunan, ne olduğu bilinmeyen boşluk; derin yaratma alanı. s. 40.
- Cesaret: Cesaret, umutsuzluk ya da korkmamak demek değildir; cesaret, bunlara rağmen ilerlemeye devam etme arzusu, isteği ve yeteneğidir. Bu kavram, “aptal korkusuzluk”tan farklıdır; sonuçların ne olduğunu bilerek, buna rağmen harekete geçmek demektir. Özellikle pasif değil, aktif bir kavramdır, eyleme dayanır. Sevgi gibi bir çok psikolojik duygu ve durumun temelinde yer alır. Cesaret, insanın varoluşunun temelidir; çünkü insan ancak cesaret ile bilinçli kararlar alarak bunları uygulamaya koyabilir; insanın, kendini yaratmaya giden her bilinçli fikir ve eylemi, cesarete dayanır. s. 43.
- Temel cesaret türleri: Fiziksel cesaret, ahlaki cesaret, toplumsal cesaret.
- İnsan varlığına, sırf insan olduğu için saygı duyulmalıdır.
- Ahlaki cesaret, insanın bir yanlış gördüğünde bunu söylemekten kaçınmamasıdır; yanlışa karşı ayak direyebilmesidir; buna karşı sessiz kalmamasıdır. Ahlaki cesaret, aynı zamanda, insanın, kendisini, bir başkasının yerine koyarak, onun hissettikleri ve yaşadıklarını hissedebilme, kendi konfor alanından çıkabilme cesaretidir.
- Toplumsal cesaret ise, insanın kendi kabuğunu kırarak başka insanlarla ilişkiye girme cesaretidir. Korkmadan başkasına güvenebilmeyi içerir. s. 46. Bugün insanlar fiziksel olarak kolayca soyunurken, duygusal ve ruhsal olarak soyunmakta neden zorlanıyor? İlkini mi çok kolay yapıyoruz, ikincisini mi çok zor? Halbuki insan ancak kendisini tanıdıkça, bildikçe, duygu ve düşünceleri ile yüzleştikçe, varoluşunu tamamlayabilir. Yabancılaşma bu şekilde yenilebilir.
- Bir sanatçı kalıcı olmak istiyorsa, sadece günün sorunlarına değil, gelecek kuşaklara da seslenmelidir. s. 48.
- Buradaki önemli paradoks şudur; kendimizi yaptığımız işe, yarattığımız şeye sonuna kadar adayacağız, ancak aynı zamanda, yaptığımız iş, yarattığımız şeyde, yanılıyor, hata yapıyor olabileceğimizi de kabul edeceğiz. En tehlikeli şey, yapılan iş, yaratılan şeyin, kesinlikle doğru olduğuna ilişkin mutlak, tartışmasız, fanatik inanıştır. İnsan her zaman kendisini yeniliklere açık tutmalıdır. Hem kendimizi adayacağız hem de adadığımız şeyden şüphe edeceğiz.
- Yaratıcı Cesaret: Yeni bir toplum inşasında, yeni biçimlerin, yeni sembol ve modellerin bulunmasıdır. Toplumu ancak cesur insanlar dönüştürebilir. Bu insanlar genellikle sanatçılardır. Yaratıcı kişinin resmi, şiiri, müziğini kişisel olarak değerlendirmek bizim için de yaratıcı bir edimdir. Bu nedenle bu sembolleri yorumlayabilmek için onları bizim de iyi anlamamız gerekir. Sanat, sanatçı, toplumun yaşadığı şeylere işaret eder; bir uyarı işlevi görür.
- Yaratıcı cesaret kendisini sürekli tekrar eder. Bir kerelik bir şey değildir. Bunu da vicdanı ile ilişki içerisinde yapar. Vicdan ise ilahi bir kavram değil, sanatçının zaman içerisinde kendisinin oluşturduğu bir kavramdır.
- Yaratıcılık tanrıların kıskançlığını kamçılar! George Bernard Shaw.
- Yahudilikte On Emir’in ikincisi, “Put yapmayacaksın.” şeklinde olmasına rağmen, bu emir Yahudi ve Hristiyan sanatçıların resim ve heykelde ilerlemesine engel olmamıştır. İslamiyet’te ise bu durum tam tersidir. Acaba bunun nedeni nedir? İşte bu, bir anlamda, sanatçının, tanrılarla savaşa tutuşmasının bir göstergesidir.
- Prometheus, özellikle, önemli bir mittir. Bir yanı ile ateşi tanrılardan çalarak insanlara götüren, bir başka ifade ile insanoğlunu aydınlatan bir kişiyi anlatırken, bir yandan eyleminin karşılığı olarak tanrılarca cezalandırılarak, zincire vurulmuşken, karaciğeri her gün vahşi hayvanlarca yenilerek tekrar ertesi gün karaciğerinin yenilen kısmının yerine gelmesi ve büyümesi, (ki tıbbi olarak her gün olmasa da durum böyledir; karaciğer, yıpranan bölümü yerine kendisini tekrar onarır) onun yaratıcı gücünün her gün tükenmesi ve bir sonraki gün tekrar yerine gelmesini ifade eder.
- Adem - Havva miti de bununla ilgilidir. İnsanoğlu bilgi ağacının meyvesini yiyerek, iyi - kötü ayrımını öğrenmiş, bir başka ifade ile ahlaki bilince ulaşmıştır. İnsanoğlu, masumiyetini kaybedip vicdan kazanmaya başladıkça, iyi - kötünün ayırdına varır; bu fark ediş onun sarsılmasına ve kendi kişiliğini oluşturmasına yardımcı olur.
- Sonuç olarak yaratıcılık, tanrılarla savaşmaktır! Bu tanrılar kişisel, toplumsal ya da ilahi nitelikte olabilir. Ama sonuç çoğu zaman sanatçının, mücadeleyi kazanıp, kendisini tüketmesidir. (Bu anlamda duygusuzluk, maddi güç ve kayıtsızlık ve yenmek için savaşılması gereken birer tanrıdır.)
- Yaratıcılık, ölümsüzlük için duyulan bir özlemdir. Bu nedenle bir başkaldırı, bir mücadele gerektirir.
- Birbirimizi nasıl anlayacağımızı, yaşadıkça daha iyi öğreniriz.
- Dine en büyük fayda, onu geliştirmek, saf haline getirmek için mücadele eden, kendisini bu uğurda feda eden insanlardan gelir.
YARATICILIĞIN DOĞASI
- Compansation Kuramı: İnsanlar, sanat, kültür ve bilimi, diğer yanları ve kendi yetersizliklerini telafi etmek için üretirler. Kabuğunun içine giren bir kum tanesini atmak için onu sarmalayan ve inci üreten bir istiridye, bunun en güzel örneğidir. Bu kurama bir başka güzel örnek ise Beethoven’in duyma yetisini kaybetmesidir; Beethoven, bu durumun üstesinden gelebilmek için en güzel eserlerini vermiştir. Ancak bu kuram artık terk edilmektedir.
- Gerçek yaratıcılık sanat / zanaat ayrımında yatar; gerçek yaratıcılık, zanaatta değil, sadece sanatta bulunur. Bir uğraş ancak yeni bir gerçekliğe yaşam veriyorsa, sanat olarak adlandırılabilir. Gerçek sanatçı, insan bilincini geliştirebilendir. Bu anlamda yaratıcılık sadece sanat alanında değil, bilim, spor, iş dünyası gibi bir çok başka alanda da geçerlidir.
- Yaratım sürecinin ilk aşaması bir “encounter - karşı karşıya gelme / karşılaşma”dır. Karşı karşıya gelinen şey bir fikir, kavram, nesne vb. olabilir. Bunun ardından bilinçli ya da bilinçli olmayan bir şekilde, “engagement - bağlanma”, yani o şey ile bağlantı kurmak gelir.
- Gerçek sanat ile zanaat arasındaki temel fark, zanaatta bu karşılaşma aşamasının olmamasıdır. Bir marangoz, kendisine verilen sopaya sanatsal bir figür işleyebilir ama ancak bu sanatsal figürü, öncesinde karşılaşmış olduğu bir fikri, kavramı içselleştirerek elindeki sopaya aktarıyorsa gerçek bir sanatçı sayılır.
- Yetenek / yaratıcılık ikilemi de çok önemlidir. Bir kişinin yeteneği onun yaratıcılığından bağımsızdır. Çünkü bir kişide yetenek bulunabilir ya da bulunmayabilir; bunun miktarı az ya da çok olabilir; nispeten edilgendir; ancak yaratıcılık, sadece eyleme geçmekle söz konusu olur. Eyleme hiç geçmeyen bir kişinin yaratıcılığından söz edilemez.
- Bundan sonra önemli olan karşılaşmanın yoğunluğu, insanın kendisini yaratım sürecine ne oranda verdiği ve yoğunlaştığıdır. Yoğunlaşma arttığı oranda, kişide bir takım psikolojik değişiklikler ortaya çıkar. Buna genel olarak “coşku” diyebiliriz. Bu coşku kişinin her anında yaşanabilir; illa ki yaratma anında meydana gelmesi gerekmez. Bu nedenle sanatçıya düşen yoğunlaşmak ve kendisini yaratım sürecine kaptırmaktır. Biz, kendimizi, yaratım sürecine tüm gücümüzle vereceğiz; beynimiz onu gece gündüz işleyecek ve bize cevabı bulup çıkartacak.
- Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta yaratım sürecinin alkol, uyuşturucu gibi maddelere bağlanmamasıdır. Bu maddeler sağlıklı olmadığı gibi aslında istenen etkiyi de yapmaz.
- Bir önemli nokta da sanatçının karşı karşıya geldiği kavrama, sadece mantık ile değil, ayrıca duygularını da katarak tümden bir yaklaşımla bakmasıdır; ne sadece düşünce ne sadece duygu; ikisi birden aynı anda var olmalıdır.
- Karşılaşma, özne - nesne ilişkisi anlamına gelir. Özne insandır, nesne ise çevresindeki tüm dünya. Her ikisi de dinamik olduğundan yaratım süreci de dinamik ve biriciktir. Yaratım süreci kişi ile içerisinde bulunduğu çevrenin etkileşiminden ortaya çıkar. İyi sanatçı, çevresinde yaşayan insanların duygu, düşünce ve durumlarını, didaktik olmadan, kayıt altına alan ve bunu bir sonraki kuşaklara aktarabilen kişidir. Örneğin Picasso’nun Guernica tablosu. Bu anlamda zaman da çevrenin bir parçasıdır ve yaratım sürecini doğrudan etkiler.
- Yaratıcılık ve bilinçdışı sürekli bir etkileşim halindedir. (Varoluşçu psikanaliz / psikoterapide, “kaygı” kavramı son derece önemlidir.) Bilinç, insanı, bu dünyada tutmak için gereklidir; ancak bilinçdışı olmadan insan, rutinin dışına çıkamaz. Bilinç insanı bir yana doğru götürürken, bilinçdışı tersi yana götürür. İkisi, birbiri ile sürekli bir etkileşim içerisindedir; buradan “kavrayış” doğar. Bu kavrayış, aslında, mevcut yapıların da yıkılmasına giden yolun başlangıcıdır. “Her yaratma edimi, öncelikle bir yıkma edimidir.” Picasso.
- Kavrayışın ortaya çıkması, bir başka ifade ile, bilinçdışının, bilince müdahale etmesi, ancak bilincin, bir konu üzerinde çok yoğun olarak, çalışmasına bağlıdır. Bilinç, bilinçdışına, üzerinde çalışacak malzeme verecek ki, bilinçdışı bunları birbirine bağlayıp, uygun bir zamanda, “kavrayış” şeklinde ortaya çıkabilsin.
- Günümüzdeki yoğun ve özellikle algılarımızı sürekli meşgul eden yaşam, malesef, bilinçdışına, asıl önemli konular üzerinde, yeterince çalışma imkanı vermemektedir. Bilinçdışı karanlık ve bilinmez diye, insan bundan korkmamalıdır. Bilakis, ona yolculuk etmeli, onunla bir araya gelmelidir.
- Yaratıcılık bir karşılaşma edimi içerisinde ortaya çıkar ve ancak karşılaşma merkez olarak alınırsa anlaşılabilir. Örnek olarak sanatçı bir ağaç ile karşılaşsa, onu kendisine mal ederek ortaya bir eser çıkartsa, bu eser tüm çiçekleri içerir. Bu yaratının ortaya çıkması, kişi ile cisim ya da çevre arasında kuvvetli bir etkileşim gerektirir. Bu nedenle kişinin, etkileşim içerisine girdiği cisim, çevre, dünyayı çok iyi tanıması gerekir.
- Karşılaşma kavramı bakımından, “yoğunlaşma” derecesi çok önemlidir; kişi, kendisini “adamalı”dır. An olarak kısa olabilir ancak nitelik olarak yoğun ve zengin olmalıdır.
- Her çeşit yaratıcılık kavrayış ve yoğunlaşma arasındaki boşluk ve gevşeme anında gelir, doğar.
- Genç Tekmachus miti, kendi kimliğini arayan genç yazarlar için çok verimlidir. s. 112.
- Apollon mantık tanrısı, biçim ve us tanrısıdır. Biçim aynı zamanda güzelliğin bir öz niteliği olduğundan, Apollon sanat tanrısıdır da. Apollon ayrıca sanat tanrısı, şifa ve rehaf tanrısıdır.
- Spinoza: Bir erdemi arzuladığımızda, dikkatimizi ona bağlamamız gerekir; böylece onu elde edebiliriz.
- Semboller ve mitler, kendilerine katılanlara, kurtarıcı güçlerini aktarırlar. s. 113. Dolayısıyla kişi bir anlamda tuttuğu yol, inandığı fikirler, sembol ve mitlerle kendisini yaratır. s. 114. Düşüncesi, kişidir; bu süreç, dinamiktir.
- Herhangi bir has sembol, ona eşlik eden ayin töreniyle, kendi başımıza denemeye cesaretimiz olmayan kavrayışları, yeni olanakları, yeni bilgeliği ve tinsel görüngüleri yansıtan bir ayna halini alır. s. 119.
- (Kişisel yorumum: İyi bir sanat eseri, öz, yalın ve müphem olmalı; eserin yorumunu, anlamını karşı tarafa bırakmalı, didaktik olmaktan kaçınmalı. Karşı tarafı içe bakmak, kendi sezgi ve bilgeliğine başvurmak doğrultusunda yönlendirmelidir.)
- (Kişisel yorumum: İnsan bilinçaltına, üstüne kendi başına çıkamaz; “ayna” bu anlamda, bir karşılaşma sağlayıcı faktör olarak son derece önemlidir; ayna sayesinde insan kendi aksini görür; bu yüzden, insana, ayna vazifesini gören bütün cisim, düşünce ve kavramlar önemlidir. Benzer şekilde kalem, kağıt olmadan yazar ortaya çıkamaz; ya da tuval, fırça olmadan ressam.)
- Yaratıcılık mecburen sınır gerektirir. Fiziksel, ruhsal ve zamansal sorunlar zaten yaşamın içerisinde kendiliğinden vardır. Bilincin kendisi bu sınırlamalar olduğu için ve bu sınırlamalara karşı doğar. Bir nehir düşün; iki yanındaki topraklar olmasa, yine de o nehir olur muydu? Nehiri nehir yapan, aslında, iki yanındaki topraktan sınırlardır. Bizi biz yapan, olumlu ya da olumsuz sınırlarımızdır. Yaratıcılık da aynı şekilde belirli kavramların, sınırları ile çatışmasından doğar; sınırlar olmazsa yaratıcılık da olmaz.
- Biçim, yaratıcı edim için esas yapı ve sınırları sağlar. Yaratıcı edimde imgeler ile biçim yan yana çalışır. Sanatçı biçim - öz dengesini bulunca bunu anlar ve büyük bir coşkuya kapılır.
- Yaratıcı süreç, biçim için duyulan tutkunun dışa vurumudur.