Kitabın Linki:
Bu kitabın notlarının çıkarılmasında Shortform’dan yararlanılmıştır.
İÇİNDEKİLER TABLOSU
Bu rehberde, Koch’un, 80/20 ilkesinden yararlanmanız için yerine getirmeniz gereken bakış açısı değişikliklerini inceleyeceğiz. Ayrıca anahtar ilkelerin arkasındaki bilimsel araştırmalara göz atıp, zamana ilişkin bakışınızı nasıl daha iyi bir hale getirebileceğinizi ya da mutluluk ile üretkenlik arasındaki ilişkiyi inceleyeceğiz.
Neden kimi insanlar ve kurumlar büyük başarı ve servetlere ulaşırken, geri kalanlar ulaşamaz? Yönetim danışmanı ve girişimci Koch’a göre bunun sebebi, 80/20 ilkesi gereğince, başarılı olanların, yaşamımıza ilişkin basit bir doğru ilkeyi hayata geçirmeleri: sonuçların %80’i, girdilerin %20’sinden meydana gelir.
Yaşamımız, her ne kadar, her geçen gün çok daha yoğun ve karmaşık olursa olsun, sadece eylemlerimizin küçük bir bölümü ve etkileşime girdiğimiz insanların küçük bir kesimi, bizim mutluluk ve başarımıza katkıda bulunur. Koch’a göre, herkes 80/20 ilkesinden faydalanabilir ve başarı, mutluluğunu artırabilir; bunun için, vakit ve enerjimizi, yaşamımızda gerçekten önemli olan az sayıdaki şeye yoğunlaştırmamız gereklidir.
Bu çalışmada, dört ana konuyu işleyeceğiz:
- 80/20 İlkesi nedir ve neden önemlidir.
- 80/20 İlkesinden yararlanmak için yapmanız gereken bakış açısı değişiklikleri nelerdir?
- İşinizi nasıl ön plana çıkartır ve kârınızı artırırsınız.
- Mutluluk ve başarınızı nasıl daha yukarı çıkartırsınız.
Bu çalışma boyunca, anahtar ilkelerin arkasındaki bilimsel çalışmalara göz atacağız; ayrıca Koch’un ipuçlarından hareketle, yaşama geçirilebilecek pratik adımlar üzerinde duracağız. Ayrıca Koch’un ortaya attığı görüşlere farklı yaklaşımlarda bulunan diğer görüşleri gözden geçirip, 80/20 ilkesinin etkisini artıracak teknolojik gelişmeler üzerinde duracağız.
80/20 İlkesi nedir ve neden önemlidir.
Koch’a göre, 80/20 ilkesi, yaşamımızın her anında ve alanında sürekli olarak çalışmaktadır ve bu ilkeyi, yaşamımızı daha sade hale getirmek ve iyileştirmek için kullanabiliriz. Şimdi 80/20 ilkesinin ne olduğunu inceleyelim ve neden önemli olduğu üzerinde duralım.
80/20 İlkesinin tanımı:
80/20 İlkesine göre, sonuçların %80’i, girdilerin %20’sinden meydana gelir. Koch’a göre, bu dengesiz ilişkin, yaşamın bir çok alanında kendisini gösterir. Örneğin, herhangi bir şirkette, kolaylıkla, elde edilen kârın, satılan ürünlerin %20’sinden geldiğini, satış gelirlerinin %80’inin, müşterilerin %20’sinden geldiğini, ve çalışanlarımızın yalnızca %20’sinin, sonuçların %80’ini meydana getirdiğini biliriz. Benzer şekilde, kişisel yaşamımızda da, elde ettiklerimizin %80’ine, vakit ayırdığımız şeylerin %20’si ile ulaşırız; mutluluğumuzun %80’i, yaşam deneyimlerimizin %20’sinden meydana gelir, ilişkilerimizin bize kattığı değerin %80’i de yaşamımızdaki insanların %20’sine bağlıdır.
(Koch, bu 80/20 ilkesinin keşfi için İtalyan iktisatçı Vilfredo Pareto’ya atıfta bulunur. Pareto, 19.yy İngilteresi’nde yaşayan insanların servet dağılımlarını incelemiş ve halkın küçük bir bölümünün, toplam servetin büyük bir bölümünü elinde tuttuğunu bulmuştu. Pareto’nun bu keşfine, bir çok yazar kendi kitaplarında da değinmiştir; örneğin, Eat That Frog! isimli kitabında Brian Tracy, bu ilkeye atıf yapar ve insanın önce en büyük kurbağayı yakalamasını, bir başka deyişle, insanın ilk iş olarak her zaman, en önemli işi yapması, tamamlaması gerektiğini söyler. Yine One Thing isimli kitabında Gary Keller de “Pareto İlkesi”’ne atıf yapar ve benzeri bir nasihatte bulunur: Olağanüstü sonuçlar yaratmak için, az sayıda ancak yüksek etki sahibi eylemlere yoğunlaşın.)
80/20 İlkesi Neden Önemlidir?
Koch, 80/20 ilkesini, yaşamımızda yer alan çer çöp gereksiz şeyleri ortadan kaldırmak ve enerjimizi, bize mutluluk ve başarı getirecek faaliyet ve insanlara yönelik olarak uygulayabileceğimizi söyler. Koch’a göre, bir çoğumuz, iş yaşamımızda, gerçekte bir önemi olmayan konularda inanılmaz ölçüde enerji ve emek harcarız. Her e-postaya cevap verir, her toplantı davetini kabul eder ve kendi kariyer gelişimimize katkıda bulunmayacak kişiler için değerli vaktimizi harcarız. Bunun sonucu olarak Koch, önemsiz konuların günlerimizi meşgul ettiğini, bunun da yaygın olarak verimsizliğe, tatminsizliğe ve kaçan fırsatlara yol açtığını söyler. Koch, bunun yerine, verimliliğimizin %80’inden sorumlu olan %20 oranındaki görevlere dikkatimizi yoğunlaştırmamız gerektiğini söyler.
Koch’a göre, kişisel yaşamımızda enerji ve emeklerimizi çoğu zaman gereksiz harcarız. Yaşamımızı, ayak işleri ve sosyal medya gibi dikkat dağıtıcı faaliyetlerle geçirir; sevmediğimiz ya da enerjimizi emen insanlara fazlasıyla vakit ayırırız. Sonuç olarak, alttan alta devam eden bir mutsuzluğumuz olur. Koch’a göre, bunun yerinde, yaşamımızın %80’inin mutluluğunun nedeni olan %20 oranındaki yaşamsal aktivitelerimize odaklanmamız gereklidir. (Koch burada, insanların, düşük geri dönüşü olan faaliyetlere çok fazla zaman ayırdığını söyleyerek doğru bir saptama yapmaktadır. Yapılan araştırmalar, ortalama bir insanın, günde üç saatini televizyon başında geçirdiğini, 147 dakikasını da sosyal medyaya ayırdığını göstermektedir. Yine çalışma yaşamımızın %28’i, e-postalara cevap vermekle geçmektedir. Koch’a göre bu zamanların 80/20 ilkesine göre tekrar ele alınması, daha mutlu ve verimli bir yaşamın başlangıcı olacaktır. Ancak, bunun bir garantisi yoktur. Sosyal medya kullanımına yönelik bir araştırma, insanların, sosyal medya kullanımını bıraktıktan sonra, bir ile dört hafta arasında, anlamlı bir mutluluk artışı yaşamadığını kaydetmiştir.)
Bununla birlikte Koch’un iddiası, insanların, emeklerini, gerçekten önemli konulara yönelttikleri zaman ilerledikleridir. İnsanlar, yapmayı sevdikleri şeylerle uğraştıkları zaman daha mutlu ve üretken olmaktadır. Şirketler ise işlerini daha derli toplu götürür, kârlılıkları artar ve müşterilerine daha büyük değer üretir.
(Koch’un, üretkenlik ile mutluluk arasında bağ kurması doğru mudur? Araştırmalar böyle olduğunu söylüyor. Mutluluk ile üretkenlik arasındaki ilişki üzerinde bir çalışmaya göre, çalışanlar mutlu oldukları zaman üretkenlikleri %13 oranında artmaktadır. Bu mutlu çalışanların, daha fazla saat çalıştığı anlamına gelmemektedir; yalın bir şekilde, çalışma saatlerini daha verimli bir şekilde geçirdiklerini göstermektedir.)
Her ne kadar Koch, 80/20 ilkesinin uygulamasının sonuçlarını ön plana çıkarsa da, başkalarının da işaret ettiği üzere, bu uygulamanın olası olumsuz sonuçlarına hiç değinmemektedir.
İş ortamında, 80/20 ilkesi uygulanarak, dağıtılacak başarı primlerinin, en başarılı %20’lik kesime daha sık ve daha çok dağıtılması savunulabilir ancak böyle bir uygulama ters tepecektir. Çalışanlar, bu primi elde etmek için birbirlerini daha fazla rakip olarak görmeye başlayacak ve birlikte çalışma alışkanlıkları olumsuz yönde değişecektir. Ayrıca, geri kalan %80 çalışan, kendilerine değer verilmediğini düşünecek, böylece çalışma motivasyonlarını kaybedecek, verimlilikleri daha da azalacaktır. Bir Gallup araştırması, kendileriyle ilgilenilmeyen çalışanların %18 oranında daha az verimli, %37 oranın daha sık devamsız olduklarını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, çalışanların sadece en iyi %20’sine yoğunlaşmak, kendi kendini gerçekleştiren bir kehanete yol açmakta, buradaki oranı gün geçtikçe 90/10 ya da 95/5 haline getirmektedir.
Sonuç olarak, işletmeler, kendilerini ileri götürebilecek, değerli yetenekleri ve yaratıcı fikirleri ıskalayabilmektedir. Gerçekten de araştırmalar, çalışanlarının sadece ufak bir bölümüne önem ve değer veren işletmelerin, daha az yaratıcı oldukları, sorun çözme noktasında, daha fazla zorlukla karşılaştıkları ve müşteriler ile iletişimde sorun yaşama olasılığının daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.
Bunun aksine, çalışanları arasında, daha geniş bir yelpazeden girdi toplayan işletmeler ise daha yaratıcı fikirler üretmekte ve geniş kapsamlı perspektiflerden yararlanabilmektedir. Örneğin, farklı etnisite, cinsiyet ve kültürel arkaplanı temsil eden çalışanlar, işletmenin hitap ettiği müşteri kitlesinin temel istek ve ihtiyaçlarını çok daha doğru bir şekilde değerlendirebilmekte ve bu, işletme yöneticilerinin karar alma süreçlerini daha olumlu şekilde etkilemektedir.
Dolayısıya, 80/20 ilkesini eleştirenler, Koch’un ileri sürdüğünün aksine, işletme yöneticilerinin temel amacının tüm işletme çalışanlarını, fikir üretme süreçlerine dahil etmek için yeni yollar bulmak ve bu 20’nin de geri kalan 80’i daha yukarı çekmeye çalışmasını sağlamak olduğunu söylemektedir.
80/20 İlkesinin Geçerliliğine İlişkin Deliller
80/20 ilkesinin gerçek olduğunu nasıl bilebiliriz? Bunu açıklayan faktörler nelerdir? Koch, nedenleri izole etmenin kolay olmadığını çünkü bunların birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu söylüyor. Örneğin, iki çalışan, tamamiyle aynı eğitimi almış olabilir ama çalıştıkları yere katkıları tamamiyle farklıdır. Bunun sebebinin, çalışma koşulları mı, güdülenme düzeyleri mi, içinde bulundukları stres düzeyi mi, çalışma arkadaşlarından aldıkları destek miktarı mı, yoksa tamamen başka bir şey mi, tam olarak tespit etmek çok zordur. Koch, bunu kesin olarak bilmenin mümkün olmadığını, ancak son tahlilde bir önemi de olmadığını söylemektedir.
80/20 ilkesinin varlığını, sonuçlarını gözlemleyerek teyit edebiliriz ve Koch, kendi ifadelerini, kişisel deneyimlerimiz ile karşılaştırmamız konusunda bizi teşvik eder. Güvenilir ve istikrarlı bir şekilde bulacağımız şey, bazı girdilerin etkilerinin, diğerlerine oranla çok daha fazla olmasıdır. Koch’a göre, bu dengesiz ilişki, bunu düzeltme yolunda kararlı bir adım atmadığımız sürece varlığını aynen koruyacaktır.
Her ne kadar Koch, 80/20 ilkesinin ardında yatan nedenleri tam olarak tespit etmenin zor olduğunu söylese de, bu durum değişebilir. Makine öğrenmesi ve analitik çalışmalarındaki gelişmeler, işletmelerin, daha büyük ve farklı veri kümelerinden daha değerli değerlendirmeler çıkarmalarını mümkün kılar hâle geldi.
Örneğin, iş akışları ve müşteri deneyimlerinin dijital hale getirilmesi, şirketlere şu sorunun cevabını tam olarak bulmalarını sağladı: Tam olarak hangi %20 müşteri deneyimi, %80 oranında müşteri tatmini sağladı? İşletmenin hangi %20 iletişim faaliyeti, çalışanlar arasında %80 oranında etkili oldu? Ayrıca, ürünlerin kendilerinden ziyade ürünün kimi özellikleri üzerinden elde edilen analiz verileri, işletmeleri, daha veri yönelimli tasarımlar yapmaya sevk edebiliyor. İstenmeyen ya da az kullanılan ürün özelliklerini kaldırıp, talep edilen ürün özelliklerini geliştirmek de bu yönde hareket eden şirketlere maliyetlerini azaltma ve müşterilerine artı değer yaratma imkanı sağlıyor.
Buna ilaveten, her değişkene tek başına bakmaktan ziyade, ileri analiz metotları, bir işletme içerisindeki ayrı güçlerin nasıl kesiştiği ya da üst üste bindiği ve bu şekilde geri dönüşleri nasıl artırıp azalttığını da hassas bir şekilde ortaya koyabiliyor. Bir işletmede, üretilen ürün ya da hizmetlerin niteliğini etkileyen onlarca ve hatta yüzlerce değişken olduğu düşünüldüğünde, bunun gibi ara kesit analizleri, karmaşık etkileşimleri çözümleyebilmek için olmazsa olmaz nitelikte. Ardından şirketler, bu verileri değerlendirip, bir çok alanda en iyi yönleri tespit ederek, üretilen mal ya da sunulan hizmetlerin niteliklerini artırıyorlar.
Sonuç olarak, bu veriler, şirketlere, sadece belirli sonuçların kesin sonuçları hakkında bilgi sağlamakla kalmıyor, ayrıca geleceğe yönelik olarak da atılması gereken en uygun adımları da tahmin edip tanımlıyor. Analiz yöntemleri daha da geliştikçe, işletmeler, Koch’un tanımladığı 80/20 ilkesinin etkilerini kat be kat artıracak daha başka ve fazla yolları da mutlaka bulacaktır.
80/20 İlkesini Hayata Geçirmek İçin Atılması Gereken Zihni Adımlar
Şimdi artık 80/20 ilkesinin ne olduğun bildiğimize ve önemini anladığımıza göre, bu ilkenin hayata geçirilmesi, daha mutlu ve başarılı bir yaşama adım atılması için zihin yapımızda hangi değişiklikleri yapmamız gerektiği üzerinde durabiliriz. Koch burada, kişinin içselleştirmesi gereken üç merkez düşünceden bahsediyor: 1. Temel değişiklikleri yapmak için hiç bir zaman çok geç değildir, 2. Yaşamdan keyif almak kişinin görevidir, 3. Zaman aslında son derece boldur.
İlk Temel Düşünce: Temel değişiklikleri yapmak için hiç bir zaman çok geç değildir.
Koch, ilk olarak, mevcut iş akış yöntemimizin, mutluluk ve başarıya ulaşmakta bize engel olduğunu kabul etmemiz gerektiğini söyler. Öncelikle, yaşamımızda bugüne kadar elimizden gelenin en iyisini yaptığımız, bundan sonra yapabileceğimiz başka bir şey kalmadığına ilişkin bugüne kadar taşıdığımız zihni yaklaşımımızı değiştirmemiz gerekir; çünkü bu kaderci yaklaşım, gerçek potansiyelimizi ortaya koymamıza engel olur.
Bunun yerine, 80/20 İlkesini uygulayarak, yaşamımızın kalitesini önemli ölçüde artırabileceğimize yönelik olarak kendimize tam bir güven duymamız gerekir. Koch der ki, gerçekten de, refahımız, mutlululuğumuz, özgürlüğümüz ve bilgimizi artırmak için gerekli büyük değişiklikleri yapmak aslında bizim elimizdedir; bunun yolu ise şimdiye kadar yaptıklarımızı ya daha farklı ya da daha az yapmaktan geçer. Bu yaklaşımı bir kez benimsediğimiz zaman, belirttiğimiz alanlarda gelişme sağlayacak kadar, yaşamlarımızı %20 oranında genişletmek için eyleme geçebiliriz.
Koch her ne kadar, yaşamımızda bugüne kadar gerçek potansiyelimizi ortaya koyamadığımız ve mutlu olmak için neler yapmamız gerektiğine odaklanmamız gerektiğini söylese de, başka yazarlar da bu yaklaşımın daha fazla mutsuzluk ve acı çekmeye yol açtığını ifade etmektedir. Neden? Hayatımızı sürekli olarak kontrol altında tutabiliriz yaklaşımı, bizi başarızlık hissine sürükler ve bizi, yaşamamız “gereken” hayatı yaşayamadığımız duygusuna iterek mutsuz olmamıza neden olur. Ayrıca, bizi, sanki herkesin yaşadığı “iyi hayatı” yaşayamıyormuşuz gibi hissettirir. Her zaman için daha iyisi vardır diye düşündüğümüzde, hiç bir zaman elimizdekinin kıymetini bilemez, elimizdekiler ile tatmin ve mutlu olmayı beceremeyiz.
Dolayısıyla, elimizde olmayanlara yoğunlaşmaktan ziyade, hayatımızın mevcut hali ile barışık yaşamanın yolunu bulmak çok daha doğrudur - bu hayat elbette ki herkes için iniş çıkışlar ve zıt duygular yaşamayı da içerir. Hayali bir daha iyi, daha mutlu bir yere gitmek için kıvranmaktan ziyade, mutluluğu kovalamaktan vazgeçmeliyiz. Bu yaklaşım, şu anda yaşadığımız hayattan keyif almamıza olanak sağlar ve bizi özgür kılar - elbette istemediğimiz deneyimlere karşı değil, istemediğimiz deneyimlerin içerisinde kalarak.
Bu alternatif yaklaşım, Koch’un söylediği şekilde, illa yapmamız gerektiği nedeniyle değil de, yaşadığımız ana ve içinde bulunduğumuz koşullara şükrederek ve tatmin olmuşluk duygusu içerisinde, yaşamımızı daha iyi hale getirmenin yollarını daha rahat bir şekilde aramamıza imkan sağlar.
İkinci Temel Düşünce: Yaşamdan Keyif Almak İnsanın Görevidir.
Koch, ikinci olarak, daha az çalışmaktan dolayı pişmanlık hissetmeyi bırakıp yaşamda keyif aldığımız şeylerle uğraşmamız gerektiğini söyler. Ona göre, keyif peşinde koşmanın illa ki tembellik, bencillik ya da ilgisizliğe yol açağına ilişkin yaklaşımı kişi terk etmelidir. Bu zihin yapısı, kişiyi, isteklerini gerçekleştirmemiş, kızgın biri haline getirir ve bizi neşemize ket vuran kişi ve işlere mahkum kılar.
(Shortform notu: Araştırmalar, insan beyninin, keyif peşinde koşmaya programlandığını gösteriyor; dolayısıyla Koch’un, yaptığımız şeylerden keyif almaya ilişkin günahımızı bir kenara bırakmamıza ilişkin önerisi, en azından, insanın evrimi ile uyumlu. İnsanoğlu, ilk atalarımızdan bu yana, yemek, sığınak ve kendisine uygun eş bulmak için hep bu zevk peşinde koşma dürtüsünden yararlanmıştır. Dolayısıyla, kendimizden hoşnut olmak doğaldır - ve aslında bu durum, stresimizi azaltarark daha sağlıklı bir yaşam sürmemize de yardımcı olur.)
Bunun yerine, yaşamdan keyif almaya çalışmanın insanın görevi olduğu düşüncesini kendimize ilke edinmemiz gerekir. Neden? Çünkü Koch, insanın, potansiyelini tam olarak hayata geçirmekle yükümlü olduğunu ve ancak bu çabayı sarf ederken gerçek anlamda keyif alırsa bunda daha kolay başarılı olabileceğini söyler. Ancak Koch, bununla, insanın kendisini boşverdiği, lüks içerisinde yaşamayı hedef kıldığı bir yaklaşımı kast etmemektedir. Onun ifadesine göre, keyif arayışı, insanın yaşamına değer katma tutkusu ile atbaşı gitmelidir - burada tutku ile kast edilen, kişinin yaşamına değer katmak, daha iyiye ulaşma arzusuna ilişkin olarak sürekli bir değişiklik, fark yaratmaya - ilişkin tutkusudur.
Koch, 80/20 İlkesini uygulayarak, bize büyük oranda keyif veren %20 oranındaki etkinliklerimize odaklanmamız gerektiğini söylemektedir. Hayatlarımızı, bize neşe, keyif, mutluluk veren nitelikli aktiviteler ile geçirmek, potansiyelimizi hayata geçirmek için gerçekleştireceğimiz çalışmalarda bize gerekli zihin yapısını sağlayacaktır. Gerçekten keyif aldığımız şeyleri yaparken daha mutlu ve bunun sonucund daha üretken olacak, bu da bizim, bu çabaların meyvelerine daha kolay bir şekilde ulaşmamızı sağlayacaktır.
(Shortform notu: Araştırmalar, Koch’un bu varsayımlarını desteklemektedir. Bir milyon kişi üzerinde yapılan bir çalışma, mutlu insanların yaşamlarında daha çok ödül kazandıklarını, birlikte oldukları kişiler ile daha sağlıklı ilişkiler içerisinde olduklarını ve lider olma potansiyellerinin daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca, bu kişilerin daha sağlıklı, daha yaratıcı ve başarıya daha yatkın bireyler oldukları belirlenmiştir. Bu sonuçlar, kişinin cinsiyeti, etnik kimliği, eğitimi, toplum içerisindeki statüsü gibi değişkenlerden arındırılmış sonuçlardır.)
Üçüncü Temel Düşünce: Zaman Aslında Çok Bol.
Koch, üçüncü olarak, zaman sıkıntısı olduğu inancından vazgeçmemiz gerektiğini söylüyor. Zamanı kıt bir kaynak olarak gördüğümüzde, sevdiğimiz şeylerden daha fazlasını yapmak için görebileceğimiz tek seçenek, keyifli aktiviteleri hayatımızın boşluklarına sıkıştırmaktır. Daha fazlasını yapmaya mecbur hissediyoruz çünkü görünüşte az bir zaman diliminde daha fazlasını yapmanın istediğimizden daha fazlasını deneyimlemenin tek yolu olduğunu düşünüyoruz. Geçim kaynaklarımızdan ödün vermeden hiçbir şeyi ortadan kaldırmanın bir yolu olduğunu göremiyoruz.
Bunun yerine Koch, tamamen yeni bir zaman görüşünü benimsememiz gerektiğini söylüyor. Gerçekte, zamanın bol olduğunu ve bu bakış açısının yaşamımızda devrim yaratacağını söylüyor: 80/20 İlkesine göre, en verimli şekilde çalışarak geçirdiğimiz zaman, tüm çalışma zamanımızın yalnızca %20'si. Zamanımızı en yüksek getiriyi sağlayan görevlerin %20'sine odaklarsak, bu da zamanımızın %80'ini özgür bırakır ve bu zamanı zevkli uğraşlara mı yoksa daha yüksek getirisi olan üretken işlere mi ayırmacağımızı seçebiliriz. Bu açıdan bakıldığında, zaman kıt değildir - %80'i, hem profesyonel hem de kişisel hayata anlam katan faaliyetler için aslında çok boldur.
Neden hep zamanımız kısıtlı hissediyoruz? Koch söylemiyor, ancak araştırmacılar, yeterli zaman olmadığını hissetmemizin bilimsel nedenlerini belirlediler ve bu nedenler, kendimizi, zaman kısıtlamalarına karşı daha rahat hissetmemiz için atabileceğimiz adımlara işaret ediyor:
- Uykunuzu yeterince almıyorsunuz. Yetersiz uyku, üretkenliğimizi düşürür ve normalden daha yavaş çalıştığımızda, sorunu zamanın yetmemesine bağlarız. Bunu değiştirmek için, araştırmacıların yetişkinler için ideal uyku süresi olduğunu söylediği her gece yedi ila dokuz saat arasında uyumayı hedefleyin.
- Erken uyanmıyorsunuz. Erken kalkan insanlar, tipik bir dokuz / beş arası iş gününde daha fazlasını yapma ve daha üretken olma eğilimindedir. Her gün biraz daha erken kalkmaya başlayın, böylece sürekli olarak bir şeylerin peşinden koşuyormuş hissine daha az kapılırsınız.
- Sahip olmadığınız veya tamamlamadığınız şeylere çok fazla odaklanıyorsunuz. Kötümserseniz - her zaman "Yapacak çok şeyim var." diye düşünüyorsanız - kendinizi, zaman yetmiyor duygusu ve kısır döngüsüne daha çok kaptıracaksınız. Gün içerisinde meydana gelen olayların olumlu yönlerine ve başardığınız şeylere odaklanın.
- Aynı anda birden çok şey yapmaya çalışıyorsunuz. Aynı anda birden fazla görevi yapmaya çalıştığınızda, her bir görevdeki verimliliğinizi düşürür ve bu görevleri tamamlamanız için gereken süreyi artırırsınız. Bu, yeterli zamanınız yokmuş gibi hissetmenize neden olur. Bunun yerine, diğerine geçmeden önce dikkatinizi bir göreve verin ve bir görevi tam olarak tamamlamadan diğer göreve / işe geçmemeye çalışın.
Bu ayarlamalar, Koch'un çok önemli olduğunu söylediği şekilde, zamanı bol bir kaynak olarak düşünmenize ve deneyimlemenize yardımcı olacaktır.
Mutluluğunuzu ve Başarınızı Nasıl En Üst Düzeye Çıkarırsınız?
Artık yaşam kalitenizi iyileştirmek için içselleştirmeniz gereken üç temel inancı bildiğinize göre, iş içinde ve dışında deneyimlediğiniz başarıyı ve sevinci artırmak için 80/20 İlkesini kişisel yaşamınızda nasıl uygulayabileceğinizi keşfedelim. Koch'un tavsiyesini beş ipucunda birleştirdik.
Mutlu Yaşam İpucu 1: Daha Az Çalışın ve Zamanı Kullanmanın Yaratıcı Yollarını Bulun
Koch'a göre başarının ve mutluluğun anahtarı çok çalışmak değildir. Ona göre gelecek, 80/20 İlkesini kendi avantajları için uygulayan, yaratıcı ve yenilikçi kişileri ödüllendirecek ve daha az çalışıp daha fazla kazanmalarını sağlayacaktır.
Koch'a göre bunu, zamanı kullanmak için alışılmadık yollar bularak daha az çalışan başarılı kişileri gözleyerek anlayabiliriz. Gereksiz toplantı isteklerini geri çevirirler, iyi olmadıkları görevleri dış kaynaklara delege ederler ve yalnızca mutluluk, kâr veya her ikisinde de yüksek getiri sağladığını bildikleri şeylere odaklanırlar. Örneğin, birinin karmaşık bir elektronik tablo oluşturması dört saat sürebilirken, muhasebecisinin personeli bunu 30 dakikada gerçekleştirebilir. Bu durumda, hesap tablosu oluşturma görevini muhasebeciye vermek çok daha verimlidir. Koch, daha az çalışmak ve daha üretken olmak için benzer delegasyon ve zaman değerlendirmeleri yapmamız gerektiğinde ısrarcıdır.
Bunun gerçekçi olmadığını düşünüyorsanız, unutmayın: Koch, hayatınız üzerinde düşündüğünüzden daha fazla kontrole sahip olduğunuz için şüphecilikten vazgeçmeniz gerektiğini söylüyor. Ona göre, hayatımızda ve kariyerimizde ilerleme konusunda bize bugüne kadar öğretilenlerin çoğu yanlış. Uzun saatler çalışma yönünde taviz verir ve böyle yaşamaya devam edersek, mutluluğumuzdan ve özgürlüğümüzden fedakarlık eder ve kazanç potansiyelimizi baltalarız. Yani Koch bize 80/20 İlkesini uygulayarak kendi “kurallarımızı” tanımlamamız gerektiğini söylüyor.
Her ne kadar Koch, daha az çalışmanın mutluluğumuzu ve başarımızı çoğaltmanın anahtarı olduğu ve herkesin zamanını az ya da çok nasıl ayarlayacağını kontrol edebileceğini söylese de, diğerleri bu iddiayı şüpheli buluyor.
Araştırmacılar, birçok insanın yaşam koşulları üzerinde Koch'un ima ettiği kadar fazla kontrole sahip olmadığına dikkat çekiyor. Örneğin, yoksulluk içindeki insanlar genellikle kıt kaynaklarını esnetmeye o kadar yoğun bir şekilde odaklanırlar ki, bu onların tüm zihinsel kapasitelerini emer. Bu nedenle, iş eğitimi, eğitim, boş zaman veya acılarını hafifletmeye ve onları yoksulluktan kurtarmaya yardımcı olabilecek diğer faaliyetleri sürdürmek için son derece düşük bir “bilişsel bant genişliğine” sahiptirler. Ayrıca, ayrımcılık, sağlık hizmetlerine sınırlı erişim ve suça maruz kalma gibi stres faktörleriyle uğraşan kişiler, fırsatlarını sınırlayan fiziksel ve zihinsel bozukluklara karşı oldukça açıktır.
Peki ya kazanç yelpazesinin diğer ucundaki insanlar? Koch'un belirttiği gibi çok sıkı çalışmadan özgürler mi? Birçok kendi kendini yetiştirmiş milyoner kesinlikle hayır diyor. Aslında, bir çoğu, tam aksine, başarılarını uzun ve zorlu saatler boyunca çalışmalarına bağlıyor. Örneğin, girişimci ve Shark Tank yıldızı Daymond John, başarının sırrının tek bir şeye bağlı olduğunu söylüyor: çalışmak. Başarılı olmak için insanların zamanlarının çoğunu kariyer hedeflerine ayırarak her şeye hazır olmaları gerektiğini söylüyor. Sonuç olarak, Koch'un daha az çalışma reçetesi, başarıya giden kesin bir yol değildir ve herkes için de doğru bir öneri olmayabilir.
Mutlu Yaşam İpucu #2: Sevdiğiniz ve Olağanüstü İyi Yapabileceğiniz İşi Yapın
Koch, zamanı yaratıcı şekillerde kullanmanın yanı sıra, mutluluğun ve başarının anahtarının sevdiğiniz ve diğer insanların büyük çoğunluğundan daha iyi yapabileceğiniz işi seçmek olduğunu söylüyor. Koch'a göre, gerçekten iyi olmadığınız şeyleri yaparak veya zayıf yönlerinizi desteklemeye çalışarak zaman harcamak boşunadır, çünkü bunu yapmak öz-değer duygunuzu aşındıracak ve üretkenliğinizi azaltacaktır. Bunun yerine, memnuniyetinizi ve sonuçlarınızı çoğaltmak için güçlü yönlerinizi (başarınızın %80'ini kazandıran en iyi %20'lik beceriniz) güçlendirmeye odaklanmalısınız.
Koch, bir şeyde iyi, becerikli, başarılı olduğumuzda, bundan zevk alma ihtimalimizin daha yüksek olduğunu, bu nedenle bu iki niteleyicinin el ele gittiğini söylüyor. Ve unutmayın, Koch'a göre işinizden zevk almak daha üretken olmanıza yardımcı olur.
Zayıflıkları Görmezden Gelmek mi Yoksa Üzerine İnşa Etmek mi Daha İyidir?
Her ne kadar Koch, zayıflıklarımızı görmezden gelmemizi tavsiye etse de, diğerleri de onları geliştirmemiz gerektiğini söylüyor. Örneğin, bir araştırma, bir şirketteki liderlerin %60'ının zayıf yönlerini güçlendirmek için çalıştığında, bu alanlarda "önemli ölçüde olumlu değişiklik" yaşadığını saptadı. Zayıf yönlerinize odaklanarak, kişisel ve profesyonel gelişimin önündeki engelleri ortadan kaldırabilirsiniz. Örneğin, topluluk önünde konuşma konusunda kötüyseniz ve toplantılarda söz söyleyen rol üstlenmek istiyorsanız, bu alanda biraz da olsa eğitim görmeniz faydalı olacaktır. Zayıf yönlerinizi güçlendirmeye başlamak için şu adımları izleyin:
- Neyi geliştirmek istediğinizi belirleyin. Kendinize haksızlık etmeden, kendinize karşı dürüst olun. Unutmayın, bunu hayatınıza ve kariyerinize fayda sağlamak için yapıyorsunuz, kendinizi cezalandırmak için değil.
- Başarıyı görselleştirin. Değişimin faydaları ve size sağlayacağı özgürlüğü düşünmek için zaman ayırın.
- Net hedefler belirleyin. İlerlemenizi doğru ölçmek için bir yolunuz olduğundan emin olun, böylece gerektiği gibi ayarlamalar yapabilir ve yol boyunca edindiğiniz başarıları kutlayabilirsiniz.
- Güvendiğiniz birinden destek alın. Kendinizi geliştirmenize yardımcı olabilecek bir meslektaşınıza, danışmanınıza veya profesyonel koçunuza ulaşın ve bu konuda size destek olmasını isteyin.
Koch’un söylediğinin aksine, zayıf yönlerinizi geliştirme sürecini bir meydan okuma olarak benimserseniz, bu, kendinize daha çok güvenmenize yardımcı olabilir.
Mutlu Yaşam İpucu #3: Değerli Müttefikler Seçin ve Önemli İlişkileri Besleyin
Ne kadar bağımsız ve yetenekli olursanız olun, Koch başarıya kendi başınıza ulaşamayacağınızı söylüyor. Müttefiklere ihtiyacınız var. Ancak zamanınızı, düşük kaliteli ilişkilerle boşa harcamayın. Bunun yerine, kişisel ilişkilerinizi ve profesyonel müttefiklerinizi çok dikkatli seçin. Zamanınızı ve enerjinizi yalnızca size en çok yardımcı olan ve sizi mutlu eden insanlara harcayın.
Koch, kişisel yaşamınızda, yalnızca size yardımcı olan ve size neşe getiren insanlara zaman ayırmanızı öneriyor. Verdiklerinden fazlasını alan insanlarla geçirdiğiniz zamanı azaltın veya en iyisi tamamiyle ortadan kaldırın. Örneğin, her şeyden şikayet eden ve asla olumlu ya da motive edici bir şey sunmayan bir arkadaşınızla rutin olarak vakit geçiriyorsanız, bu ilişkiyi bitirmek sizin yararınızadır.
(Shortform notu: Araştırmalar, Koch'un, bizi mutlu eden insanlarla zaman geçirmenin yaşam kalitemizi iyileştirdiği iddiasını desteklemektedir. Araştırmalar, aile ve arkadaşlarla zaman geçirmenin, stresle başa çıkmamıza ve mutluluğumuzu artırmamıza yardımcı olduğunu gösteriyor. Ayrıca, destekleyici aile ve arkadaşlarla zaman geçirmek bize hayatta daha güçlü bir amaç / anlam duygusu verir ve hatta tansiyonumuzu ve nabzımızı düşürerek fiziksel sağlığımıza fayda sağlar, böylece kalp hastalıklarına yakalanma riskimizi de azaltır.)
Koch, kariyer ilgi alanlarınızı geliştirmenize yardımcı olabilecek profesyonel müttefikleri nasıl seçeceğiniz konusunda kimi ipuçları veriyor. Güvendiğiniz ve saygı duyduğunuz en iyi altı veya yedi kişiden oluşan bir ağ oluşturun ve aşağıdaki gibi bölümlere ayırın:
- Sizden daha fazla sektör ya da iş deneyimine sahip bir veya iki rehber,
- Sizinle benzer iş tecrübesine sahip iki veya üç profesyonel meslektaş,
- Gelişmekte olan trendler hakkında sizi bilgilendirebilecek, kendinize bir veya iki danışan.
Kariyerlerinin farklı aşamalarındaki insanlarla güçlü ilişkiler kurarak, farklı bakış açılarından ve bilgilerden yararlanabilirsiniz. Sadece bu ilişkileri beslemeye zaman ayırdığınızdan ve müttefiklerinize destekleyici şekilde yaklaştığınızdan emin olun. Koch, yüksek kaliteli profesyonel müttefiklerin size yüksek geri dönüş sağladığını söylüyor.
Koch, aramanız gereken profesyonel müttefikler için yönergeler sunsa da, bu ittifakların nasıl kurulacağını açıklamıyor. İşte iş yerinde karşılıklı yarar sağlayan ilişkiler kurmak için atabileceğiniz bazı adımlar:
- Bilginizi paylaşın. Meslektaşlarınızın işlerini daha iyi veya daha hızlı yapmalarına yardımcı olabilecek bilgileriniz varsa, onlarla paylaşın. Desteğinizi takdir edecekler ve gelecekte onlara göz kulak olma konusunda size güvenebileceklerini bileceklerdir.
- İş arkadaşlarınıza fayda sağlayacak kişilerle tanıştırın. Ağınızdaki birinin bir meslektaşınıza yardım edebileceğini düşünüyorsanız, onu tanıştırmayı teklif edin. Bu, güven oluşturur ve iş arkadaşlarınızın, onları önemsediğinizi ve etki alanınızda kontrolün sizde olduğunu bilmelerini sağlar.
- Başkaları size yardım ettiğinde minnettarlığınızı ifade edin. İş arkadaşlarınıza, size katkıda bulunduklarında teşekkür etmeyi unutmayın. Bu, başkalarının kendilerini iyi hissetmelerini sağlar ve gelecekte size daha çok yardım etme şanslarını artırarak potansiyel uzun vadeli bir ittifakın kapısını açar.
Mutlu Yaşam İpucu #4: Kendi İşinizin Sahibi Olun
Koch'a göre, kariyerinizde mümkün olduğunca erken bir zamanda kendi işinizin sahibi olmayı hedeflemelisiniz. Başlangıçta, seçtiğiniz alanda başarılı olan insanlarla birlikte çalışmak ve onlardan öğrenmek mantıklı olabilir, ancak yeterli uzmanlığa sahip olduğunuzda, kendi işinizin patronu olmak için ayrılmalısınız.
Neden? Koch, en iyi performansı gösteren bir çalışan olarak, katkılarınızı yansıtan bir düzeyde ücret alma olasılığınız olmadığını söylüyor. Bu nedenle, yarattığınız sonuçlara göre para kazanmanız için kendi işinizin başına geçmenizi öneriyor. Bu aşamayı geçtikten sonra da, diğer insanların gücünden yararlanmak için mümkün olduğunca çok sayıda en iyi performans gösteren kişiyi, kendiniz için çalışmak üzere işe almaya çalışmalısınız.
Araştırmalar, Koch'un, kendi işinin sahibi olanların, sabit ücretle bir işyerinde çalışanlara nazaran daha fazla kazandıklarını doğruluyor, ancak daha büyük servete erişimi olan kişilerin de kendi aralarında eşit olmadığını söylüyor. Verileri inceleyelim.
Ortalama olarak, kendi işinin sahibi olan insanlar, sabit ücretle bir işlerinde çalışan yaşıtlarından dört kat daha fazla gelir elde ediyor. Özel olarak belirtmek gerekirse, kendi işinin sahibi olan aileler için medyan net değer 2019'da 380.000 dolardı; sabit ücretle bir işyerinde çalışan aileler için ise 90.000 dolardı. Bununla birlikte, kendi işine sahip olanların, yarışa daha büyük bir servetle mi başladığı, yoksa bu serveti kendisinin yarattığı ya da her ikisinin birlikte olup olmadığı belli değildir.
Ayrıca araştırmalar, beyaz ırka mensup küçük işletme sahiplerinin, siyahi ırka mensup küçük işletme sahiplerinden 2,5 kat daha fazla servete sahip olduğunu ve ücretli işçi çalıştırma olasılıklarının da daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bu nedenle, beyaz ırka mensup işletme sahipleri genellikle daha fazla satış yapıyor ve siyah ırka mensup yaşıtlarından daha yüksek gelir elde ediyor.
Yine de bir araştırma, siyahi ırka mensup ve Latin kökenli işletme sahiplerinin, aynı işgücünde sabit gelirle bir işyerinde çalışan akranlarından on kat daha fazla gelire sahip olduğunu gösteriyor ve bu, kendi işine sahip olan farklı ırklar arasında zenginlik farkına rağmen, işletme sahipliğinin, hala beyaz ırka mensup olmayan insanların daha fazla para kazanması için güçlü bir yol olduğunu gösteriyor.
Mutlu Yaşam İpucu #5: Günlük Mutluluk Rutini Oluşturun
Son olarak Koch, sizi mutlu eden günlük rutinlerinizi planlamanız ve bunlara öncelik vermenizi öneriyor. Bu, mutluluğunuzun %80'ini oluşturan etkinliklerin, ilk %20'sine odaklanmanıza yardımcı olacak, böylece özgürlüğünüzü ve başarınızı artıran alışkanlıklarınızı güçlendirecektir.
Örneğin, her gün meditasyon, egzersiz veya kendiniz için güzel bir şey yapmak için zaman ayırın. Mutluluğunuzu ön planda tutmalısınız, diyor Koch - bunu sahip olmak için çaba sarf etmezseniz, asla elde edemezsiniz.
(Shortform notu: Birçok kişi, boş zamanlarımızı ve kişisel bakım aktivitelerimizi planlamamız ve bunlara öncelik vermemiz gerektiği konusunda Koch ile hemfikir. Ancak aynı zamanda, bunlara başka bir yapılacaklar listesi bakıp da gereksiz bir endişe kaynağı daha yaratmamaya dikkat etmemiz lazım. Şu güçlü zihin hilesini kullanın: Size mutluluk veren günlük şeylere, mutlaka yapılması gereken bir görev olarak değil, yapmaktan keyif aldığınız şeyler olarak bakın.)
İşinizi Nasıl Kolaylaştırır ve Kârınızı Nasıl Artırırsınız?
Bu noktada, 80/20 İlkesini kişisel yaşamınızda nasıl uygulayacağınızı biliyorsunuz. Şimdi 80/20 İlkesini işletmenizde nasıl uygulayabileceğinizi inceleyelim. Bu bölümde, şirketinizin başarısını ve kârını artırmak için atmanız gereken dört adımı inceleyeceğiz: İşinizi analiz edin, getirilerinizi artırın, sistemlerinizi basitleştirin ve diğer stratejik iyileştirmeleri yapın.
Adım #1: İşletmenizi 80/20 İlkesiyle Analiz Edin
Daha önce de belirttiğimiz gibi, herhangi bir şirkette, kârın %80'inin müşteriler, ürünler, çalışanlar ve departmanlar dahil olmak üzere her bir alandaki girdilerin %20'sinden elde edildiğini tahmin edebiliriz. Bu girdilerin en iyi performans gösteren %20'sini nasıl belirleyebilirsiniz? Koch iki yöntem olduğunu söylüyor: 80/20 denetimi yapmak ve 80/20 akıl yürütmesi uygulamak. Bu iki yöntemi kısaca gözden geçirelim.
Yöntem 1: 80/20 Denetimi Gerçekleştirin
Seçeneklerden biri, biri tüm girdilerin yüzdesini, diğeri ise her birinden akan tüm çıktıların yüzdesini ölçen iki farklı veri seti toplamayı içeren bir 80/20 Denetimi (Koch buna 80/20 Analizi diyor) gerçekleştirmektir. Bu girdiler. Örneğin, toplam kârınızın yüzde kaçının her bir ürünün satışından geldiğini belirlemek için bir analiz yapın. Ardından, her bir satış elemanı tarafından toplam satışların yüzde kaçının tamamlandığını belirlemek için benzer bir analiz yapın ve bunu şirketinizin temel girdi ve çıktılarıyla ilgili tüm değişkenler için yapmaya devam edin. Bu süreç, şirketinizde en iyi performans gösteren girdileri ortaya çıkaracaktır.
Koch'un dediği gibi, bir 80/20 Denetimi yapmak, şirketinizde en iyi performans gösteren girdiler hakkında değerli bilgiler ortaya çıkarabilir. Araştırmalar, dünyanın dört bir yanındaki şirketlerin toplu olarak, verilerin etkin kullanımı sayesinde 9,5 ile 15,4 trilyon dolar arasında kazanç sağlayabileceğini gösteriyor. Ancak araştırmalar ayrıca, verilerden elde edilen sonuçların yalnızca %20'sinin gerçekten işletmelerde sonuç yaratabileceğini de söylüyor. Neden? Çünkü birçok şirket, Koch belirtmiyor ancak, ortaya çıkan bu en iyi uygulamaları takip etmiyor. İşte sizin izlemeniz gereken en iyi üç uygulama:
İlk olarak, tüm karar vericilerden ve paydaşlardan, çıkarılan derslerin uygulanacağına dair tam bir taahhüt alın. İnsanlar sezgiye veya eksik bilgiye dayalı kararlar alırsa, topladığınız verilerden herhangi bir değer ya da iyi sonuç elde edemezsiniz. Bu nedenle, tüm yöneticiler, yöneticiler ve ekip liderleri, verileri toplamaya ve analiz etmeye kararlı olmalı ve bu yaklaşımı günlük iş akışlarına dahil etmelidir.
İkinci olarak, verileri ve bunlardan çıkartılan dersleri, erişilebilir ve anlaşılması kolay hale getirin. Şirketinizdeki kişiler, verilerin anlamı ve çeşitli departmanlarda nasıl kullanıldığı hakkında bilgilendirilirse, eylemlerini şirkete fayda sağlayacak şekilde nasıl hayata geçireceklerini bilirler.
Üçüncüsü, veri toplama ve analiz süreçlerinizi sürekli olarak iyileştirin. Şirketiniz değiştikçe -birleşmeler ve satın almaların yanı sıra yeni ürünler ve pazarlar yoluyla- yeni veri türleri toplamanız ve bu verileri değerlendirme şeklinizi ayarlamanız gerekecek. Bu en iyi uygulamaları hayata geçirerek, Koch'un belirttiği 80/20 Denetiminden en iyi şekilde yararlanabileceksiniz.
Yöntem #2: 80/20 Akıl Yürütmesini Uygulayın
Koch, başka bir seçeneğin ise, işletmenizde yaptığınız gözlemler üzerinde düşünmeyi ve ardından içgörülerinize göre hareket etmeyi içeren 80/20 Akıl Yürütmesi’ni (80/20 Düşünme)’yi hayata geçirmek olduğunu söylüyor. Örneğin, yalnızca belirli birkaç satış görevlisinin yüksek satış hacimleri için sürekli olarak üç ayda bir ikramiye kazandığını fark etmişsinizdir veya Kuzey Amerika şubeniz gelir hedeflerine ulaşamadığı için sürekli olarak kaynakları yeniden tahsis etmek zorunda kalıyorsunuzdur. Bu bilgiler, işletmenizin en iyi performans gösteren yönlerini düşük performans gösterenlerden ayırmanıza yardımcı olacaktır.
80/20 Denetiminin aksine, 80/20 Akıl Yürütmesi, titiz veri toplama ve analizini içermez. Aksine, geniş gözlemlere ve sezgiye dayanır. Bu nedenle, bazı yanlış değerlendirmeler yapmanız mümkündür. Ancak Koch, 80/20 Akıl Yürütmesi'nin yansıtıcı olmayan, duygu temelli düşünmeye göre daha hızlı, yürütmesi daha kolay ve sizi yanıltma ihtimalinin daha düşük olduğunu söylüyor.
Koch, en iyi %20'nizi belirlemek için bu yöntemlerden herhangi birini kullanabileceğinizi, ancak sorununun önemli ve karmaşık olduğunda 80/20 Denetimi gerçekleştirilmsenin daha iyi olacağını ifade ediyor. Verileri toplamak ve analiz etmek, şirket içindeki temel gerçekleri yansıtan kararlar alma şansınızı artıracaktır.
Koch, yansıtıcı ve eleştirel düşünmenin değerini vurgulamasına rağmen, bunun nasıl iyi yapılacağına dair ipuçları sunmuyor. İşte atabileceğiniz bazı adımlar:
- Çözmek istediğiniz belirli sorunu tanımlayın. Neyi başarmaya çalıştığınız konusunda net olun, sonra oraya nasıl ulaşabileceğinizi keşfedin.
- Birden çok kaynaktan güvenilir bilgi toplayın. Sadece kendi görüşünüze güvenmeyin. Belirli bir konu hakkında içgörüleri olan güvendiğiniz diğer kişilerden fikir alın. Eşsiz deneyimleri ve bilgileri, bilmediğiniz şeyler hakkındaki farkındalığınızı artırmanıza yardımcı olacak ve daha bilinçli kararlar vermenizi sağlayacaktır.
- Hem kısa hem de uzun vadeli sonuçları düşünün. Kısa vadeli bir düzeltme, uzun vadede olumsuz sonuçlar doğurabilir. İşlerin zamanla nasıl gelişeceğini dikkatlice düşünün.
Koch'un belirttiği gibi, 80/20 Akıl Yürütmesi uygulamak genellikle verileri toplamaktan ve analiz etmekten daha hızlıdır; bu, sorunları hızlı bir şekilde çözmeniz gerektiğinde inanılmaz derecede faydalıdır. Ancak, istediğiniz sonuçları elde etme şansınızı artırmak için bu yönteme güvenirken kapsamlı ve titiz olmalısınız.
Adım #2: 80/20 İlkesini Uygulayarak Getirilerinizi Artırın
Sonuçların büyük çoğunluğunu hangi girdilerin ürettiği konusunda netleştikten sonra, Koch'a göre şirketinizin verimliliğini ve kârını artırmak için iki seçeneğiniz var. Bir yandan, kritik girdilerin ilk %20'sinden daha fazlasını elde etmek için adımlar atabilirsiniz. Örneğin, kârın %80'i müşterilerin %20'sinden geliyorsa, bu müşterilere postayla not kartları göndererek, onları öğle yemeğine götürerek veya yeni ürünlere özel erişim sağlayarak iletişiminizi ve hizmetinizi geliştirmeye odaklanabilirsiniz. Bu ilişkileri derinleştirmek, müşterilerin sizden ne kadar ve ne sıklıkla satın aldığını artıracaktır.
(Shortform notu: Koch'un dediği gibi, iyi müşterileri mutlu etmek iş yapmanın akıllıca bir yoludur. Araştırmalar, yeni bir müşteri çekmenin, mevcut bir müşteriyi elde tutmaktan beş kat daha maliyetli olduğunu gösteriyor. Koch’un bahsetmediği bir başka ipucu ise, müşterilere, ilk satın almalarının ardından, bunun ötesinde değer katan bir müşteri sadakat programı oluşturmaktır. Müşterilerinize promosyon fırsatlarına erişim sağlayarak, şu anda satın almak istemeseler de, işletmenize ilgi duymalarını ve işletmenizin faaliyetleri ve ürünleriyle ilgilenmelerini sağlayabilirsiniz. Sadakatlerinden dolayı ödüllendirildiklerini hissettiklerinde müşterilerinizin reklamlarınıza dikkat etmeleri, haber bültenlerinizi okumaları ve ürünlerinizi sizin yerinize tanıtmaları daha olasıdır.)
Öte yandan, müşterilerinizin geri kalan %80'inden olan satışları artırmak için de ilave adımlar atabilirsiniz. Örneğin, o müşteri tabanını hedefleyen pazarlama faaliyetlerine daha fazla yatırım yapabilir veya satın alma eğiliminde oldukları ürünleri daha fazla üretebilirsiniz.
(Shortform notu: Koch, düşük kârlı müşterilerden elde ettiğiniz getiriyi nasıl artırabileceğiniz konusunda fazla ayrıntı vermese de, diğerleri bu müşterileri, yalnızca bu müşteri segmentine odaklanan uzman satış ve pazarlama profesyonellerinden oluşan birleşik bir ekip altında toplamanızı tavsiye ediyor. Ardından, bu ekip bu müşteriler için en iyi kâr fırsatlarını "mikro hedefleyebilir" ve onların ihtiyaçlarına ve ilgi alanlarına uygun, yüksek düzeyde odaklanmış programlar oluşturabilir.)
Bununla birlikte, Koch, 80/20 İlkesini yüzeysel sonuçlara dayalı olarak uygulamamanızı da tavsiye ediyor. Sırf 80/20'lik bir bölünme yoğunlaşmış olmanız, bunun illa ki doğru olduğu anlamına gelmez. Örneğin, en fazla geliri getiren en iyi müşteriler, hizmet vermek için maliyeti en yüksek ve zor müşteriler arasında olabilir ve sürekli olarak daha düşük bir fiyat için pazarlık yaparlarsa, bu da kendileri ile daha düşük bir kar marjı ile çalıştığınızı gösterir. Bu nedenle, müşterilerin hangi %20'sinin en yüksek kar marjını oluşturduğunu belirlemek ve onları daha fazla satın almaya yönlendirmek daha mantıklı olabilir. Uzun vadede, bu yaklaşım, geliri ve karı artırıp işçilik maliyetlerinden tasarruf sağlayarak en yüksek getiriye sahip olacaktır.
(Shortform notu: Koch'un dediği gibi, birden fazla değişken belirli bir sonucu etkileyebilir ve bir eyleme geçmeden önce bu değişkenlerin nasıl etkileşime girdiğini düşünmek önemlidir. Bunu yaptıktan sonra getirileri artırmak için hangi adımları atacağınıza karar verin. Uzmanlar bu aşamada, tüm stratejileriniz, test edilecek hipotezler olarak formüle etmenizi tavsiye ediyor. Bunu yapmak için planınızı uygulamaya koymadan önce, hipotezi kanıtladığınızı veya çürüttüğünüzü gösterecek koşulları, sonuçları net bir şekilde tanımlayın. Bu, stratejinizin gerçekten başarılı olup olmadığını değerlendirmenize olanak tanıyacak ve ilerlemeyi nasıl geliştirebileceğiniz konusunda size daha fazla fikir verecektir.)
Adım #3: İşletmenizdeki Sistemleri Basitleştirin
Şirketinizde geliştireceğiniz faktörlere odaklandığınızda, bir sonraki adım basitleştirmektir. Koch, her işletmenin kârsız ürünleri, tedarikçileri, müşterileri, projeleri ve yönetim yapılarını belirleyebileceğini söylüyor. Bu nedenle, 80/20 İlkesinden tam olarak yararlanmak için, maliyetleri düşürmenize, karları artırmanıza, operasyonları hızlandırmanıza ve müşterilere daha iyi değer sunmanıza olanak sağlayacak şekilde, israf edici karmaşıklığı ortadan kaldırmayı ve basitleştirmeyi hedeflemelisiniz. Koch'un işinizi basitleştirmek için önerdiği üç ana yola bir göz atalım.
(Shortform notu: Çoğu iş analisti, şirketlerin karmaşıklığı azaltması gerektiği konusunda Koch ile hemfikir. Ancak, Koch'un aksine, bazıları boşa harcanan kaynakların en büyük kaynağının aşırı karmaşık sistemler ve yapılar değil, aşırı karmaşık bir iş stratejisi olduğunu söylüyor. En iyi sistem ve yapılar bile, dolambaçlı bir stratejiye hizmet ederse verimsiz olmaktan kurtulamaz. Örneğin, bir işletme hedef pazarını genel stratejisinde belirlemediyse, etkisiz pazarlama kampanyaları için büyük olasılıkla zaman ve para harcayacaktır. Bu nedenle, Basitleştirmeye başlamak için ilk adım, iş stratejinizi tekrar gözden geçirmek ve ne yaptığınızı, kimin için ve nasıl yaptığınızı açıkça netleştirmektir.)
Basitleştirme İpucu 1: Dış Kaynak Faaliyetleri - Outsourcing
Basitleştirmenin bir yolu, ekibinizin özellikle iyi yaptıkları daha az şeye odaklanmasını sağlayacak şekilde, diğer konularda işletme dışı bir kişi / kuruluştan dış kaynak kullanmak, “outsourcing” yapmaktır. Neyi dışarıdan temin etmeniz ve neyi işletme içinde tutmanız gerektiğine nasıl karar vereceksiniz? Koch, şirket içinde tutmanız gereken faaliyetlerin, şirketinizin rekabet avantajının merkezinde yer alan faaliyetler olduğunu söylüyor. Örneğin, işletmeniz özel takılar satıyorsa, takı tasarımını dışarıdan sağlamazsınız, ancak pazarlamayı dışarıdan yaptırabilirsiniz. Dışarıdan bir pazarlama şirketi, daha iyi ve daha hızlı sonuçlar üretecek ve size, pazarlamayı şirket içinde yürütmeye çalıştığınızdan çok daha yüksek bir getiri sağlayacaktır
(Shortform notu: Ancak Koch, dış kaynak kullanımının dezavantajından bahsetmese de, var. Bir hizmeti dışarıdan aldığınızda, bu hizmetin nasıl yerine getirildiğine ilişkin işletme içindeki kontrolünüzü de bir ölçüde kaybedersiniz ve bu da son tahlilde ortaya çıkan dış ürün ya da hizmetin, kendi belirlediğiniz standartların dışında ya da altında kalmasına yol açabilir. Ayrıca, bu yola sık başvuruyorsanız, kimi zaman işletme çalışanları önemli süreçlerin dışında tutulduklarını hissedip, işletmeye karşı yabancılaşma yaşayabilir ve bu durumda şirket kültürü bundan olumsuz etkilenir. Ayrıca nadir de olsa kimi durumlarda, bir takım ürün ya da hizmetleri yurtdışından temin etmeniz, kimi müşterileriniz ya da tedarikçilerinizde, bunların yurt içerisinden edinilmesine yönelik olarak olumsuz tepki de yaratabilir.)
Basitleştirme İpucu #2: Çeşitli Girdilerin Sayısını Azaltın
Basitleştirmenin bir başka yolu da şirketinizdeki tedarikçilerin, ürünlerin, müşterilerin veya pazar bölümlerinin sayısını azaltarak en az karlı olanı ortadan kaldırmaktır. Bu, işinizin en karlı alanlarına odaklanmanıza ve genel giderlere ve yönetime bağlı maliyetleri düşürmenize yardımcı olur.
(Shortform notu: Kimileri ise, Koch'un bu yöndeki değerlendirmesine itiraz ediyor. Bazen, daha fazla sayıda çeşitli girdiye sahip olmak daha faydalıdır. Örneğin, büyük bir tedarikçi tabanının avantajları vardır. Daha küçük tedarikçiler genellikle daha esnek sözleşme koşulları ve daha fazla kişisel hizmetin yanı sıra daha "niş" ürünler sunar; bunların tümü, yeniliği destekleyen gerçek anlamda işbirliğine dayalı ilişkiler geliştirmenizi sağlayabilir.)
Basitleştirme İpucu #3: Küçültme Yönetimi
Ek olarak, yönetim ofislerini veya pozisyonlarını küçültmeyi veya ortadan kaldırmayı düşünün. Koch, karmaşık yönetim yapılarının ana dezavantajının maliyetleri değil, müşteri deneyimini olumsuz etkileyen iş kararlarına yol açması olduğunu söylüyor. Karar vericiler müşterilerle nadiren etkileşime girer, bu nedenle kulağa hoş gelen kararların istenmeyen sonuçları olabilir.
Örneğin, yöneticiler, yavaş hizmetle ilgili şikayetleri azaltmak için çalışanların müşteri hizmetleri çağrılarını beş dakika ile sınırlaması gerektiğine dair bir kural koyabilir. Ancak bu, müşterilerin sorunlarını gerçekten çözmeyen daha az dostane aramalara neden olur ve müşteri şikayetleri artar. Bu nedenle Koch, personelinizi müşterilere üstün değer sağlama konusunda özgür kılacak ve işleri daha iyi yapmak için yaratıcı çözümler bulabilecek şekilde az sayıda kurgulamanızı söylüyor.
(Shortform notu: Birçok kişi, daha az yönetimin daha iyi olduğu konusunda Koch ile hemfikir, bu da daha hızlı inovasyona, artan işbirliğine ve artan çalışan motivasyonuna yol açıyor. Ancak, bu yaklaşımın, daha uzun bir karar verme süreci de dahil olmak üzere dezavantajları da var, çünkü daha fazla insanın girdi sunma sürecine dahil olması gerekiyor. Ayrıca, çalışanlar birden fazla düzeyde kararlar alıyorsa, bu yaklaşınm, muhtemelen onları çatışan hedeflere doğru çalışmaya yönlendiriyor ve net bir strateji olmadan çalışma riski de yaratıyor.)
Adım #4: Diğer Stratejik İyileştirmeler Yapın
Son olarak, işinizi kolaylaştırdıktan sonraki adım, müşterilerinize daha fazla değer katmanın yanı sıra kar oluşturmaya devam edebilmeniz için iyileştirmenin yollarını belirlemek olacak. Koch bunu yapmanın dört ana yolu olduğunu söylüyor.
Stratejik İyileştirme İpucu 1: Daha Fazla Sayıda En İyi Performans Gösteren Kişiyi İşe Alın
İlk olarak, Koch, sahip olduğunuz en yüksek %20'lik dilim gibi daha fazla en iyi performans gösteren kişiyi işe almanızı öneriyor. Bunu yapmak için de, yüksek düzeyde performans gösterme potansiyellerinin genellikle daha güçlü göstergeleri olan kişiliklerini ve tutumlarını değerlendirmek için adayların kimlik bilgilerinin ötesine bakmayı öneriyor. Koch, mevcut en iyi performans gösterenlerinizi bir odada toplamanızı ve işe almaya başlamadan önce ortak noktaları üzerinde çalışmanız fikrini ortaya atıyor. Ayrıca, en iyi performans gösterenlerden nitelikli adayları belirlemenize ve işe almanıza yardımcı olmalarını istemezini söylüyor.
(Shortform Notu: Koch, mevcut üst düzey çalışanlar aracılığıyla yeni çalışan istihdam etmenin değeri üzerinde ayrıntılı bir şekilde durmuyor, ancak bu yaklaşım size zaman ve para kazandırabilir. Araştırmalar, çalışan tavsiyelerinin “doldurma süresini” %40 oranında azalttığını ve işe alma, aday belirleme süreçlerinin maliyetlerini azalttığını söylüyor.)
Stratejik İyileştirme İpucu #2: Geçmiş Müşterileri Tekrar Ziyaret Edin
İkinci olarak, Koch, satışları artırmanın başka bir yolunun, önceden memnun olan müşterilerle tekrar iletişim kurmak olduğunu söylüyor. Müşteriler geçmişte sizden ürün ya da hizmet satın aldıysa (olumlu bir deneyim yaşadıklarını varsayarsak) tekrar sizden ürün ya da hizmet satın almaya meyillidir. Bu nedenle, örneğin, kârlılığınızı hızla artırmak için satış görevlilerinize eski müşterilerinize telefonla arama görevi verebilirsiniz.
(Shortform notu: Araştırmalar, Koch'un geçmiş müşterilerin değerli bir yatırım olduğu iddiasını destekliyor. Ortalama olarak, bir şirketin işinin %65'i önceki müşterilerden gelir ve harika satın alma deneyimleri olan müşterilerin %86'sı aynı şirketten tekrar ürün ya da hizmet satın alır.)
Stratejik İyileştirme İpucu #3: Bir Proje Yöneticisi İşe Alın
Bir projeye ne kadar çok insan dahil olursa, karmaşıklığın ve verimsizliğin kontrolden çıkması o kadar kolay olur. Bu nedenle, Koch üçüncü olarak, tüm çalışanların gerçekten önemli olan kritik görevlerin %20'sine odaklanmasını sağlayacak, yetenekli bir proje yöneticisinin işe alınmasını önerir. Bu verimliliği ve üretkenliği artıracaktır, olumlu geri dönüşleri hızlandıracaktır.
(Shortform notu: Koch'un belirttiği gibi, iyi proje yönetimi daha fazla kârlılığa yol açabilir. Diğer faydalar arasında daha iyi moral, daha düşük maliyetler ve daha iyi işbirliği yer alır. İyi bir proje yöneticisi, ekip üyelerini birbirine bağlı tutan ve rolleri konusunda net olan bir iletişim planı oluşturacaktır. Böylece ekip üyelerinin çabalarını en verimli şekilde kolayca koordine edecek ve şirketin daha az kaynakla ve mümkün olan en kısa sürede daha nitekli iş çıkarmasına olanak tanıyacaktır.)
Stratejik İyileştirme İpucu #4: Yeni Yüksek Performanslı Ürünler veya Uygulamalar İnovasyonu Yapın
Dördüncüsü, Koch, inovasyonun şirketinizin gelecekteki rekabetçi başarısı için hayati önem taşıdığına vurgu yapıyor. İnovasyonu genellikle zor ve pahalı olarak düşünsek de Koch, küçük iyileştirmelerin ve basit fikirlerin şirketiniz için önemli kazanımlar sağlayabileceğini belirtiyor. Örneğin, hizmetleri şahsen yerine telefon üzerinden vermelerini sağlayarak veya müşterilere herhangi bir yardım almadan çevrimiçi olarak randevu planlama seçeneği sunarak personel zamanından tasarruf edebilirsiniz. Bu gibi küçük uygulamaların yüksek geri dönüşleri olabilir.
(Shortform notu: Şirketler inovasyona ne kadar yatırım yapmalı? Koch bunu söylemiyor, ancak 1.000 şirketle yapılan bir anket, işletmelerin sektörler ve bölgeler arasında geniş bir çeşitlilikle birlikte, ortalama olarak toplam gelirlerinin %3-4'ünü inovasyona ayırdığını ortaya koyuyor.)
Egzersizler: Sizi Mutlu Eden Faaliyetlere Daha Çok Vakit Ayırın
Koch, bizi mutsuz eden insanların ve etkinliklerin %80'ine harcadığımız zamanı azaltmak ve bizi mutlu eden insanların ve etkinliklerin %20'sine harcadığımız zamanı artırmak konusunda acımasız olmamız gerektiğini söylüyor.
Hayatınızda sizi mutsuz eden insanları, etkinlikleri ve durumları tanımlayın (örneğin, uzun toplantılara katılmak, yemek pişirmek veya bir arkadaşınızın şikayetini dinlemek).
Bu insanlara veya durumlara maruz kalmanızı azaltmak için ne gibi önlemler alabilirsiniz? (Örneğin, bazı toplantılara katılmayı bırakıp, öğünleri önceden gruplar halinde hazırlayıp hazırlayamayacağınızı veya olumsuz arkadaşlarla tekrarlanan toplantıları iptal edip edemeyeceğinizi düşünün.) Ne kadar yapması zor görünse de en az iki fikir yazın. (Unutmayın: Koch, mutlu ve başarılı insanların zamanlarını kullanmak için alışılmadık yollar bulduğunu söylüyor.)
Şimdi, hayatınızda sizi mutlu eden insanları, etkinlikleri ve durumları tanımlayın (örneğin, yoga, en iyi arkadaşınızla konuşmak veya kitap okumak).
Bu insanlara veya durumlara maruz kalmanızı artırmak için ne gibi önlemler alabilirsiniz? (Örneğin, öğle tatilinde yoga dersi alıp alamayacağınızı, haftalık bir arkadaş randevusu ayarlayıp ayarlayamayacağınızı veya bir kitap kulübüne katılıp katılamayacağınızı düşünün.)