Yazının Linki:
Bu yazı, Shortform’da yayınlanmıştır. Shortform Explainers, 20 Ağustos 2022
Güçlü liderler, Rusya'da Vladimir Putin'den Hindistan'da Narendra Modi'ye seçmenleri nezinde geniş bir ilgi gördü ve bu durum giderek küresel siyaseti şekillendiriyor. Vatandaşların bu belirgin otokratlara oy vermesini sağlayan nedir? Ve bu, demokrasi için ne anlama geliyor?
Giriş: Güçlü Adamlar Demokrasiden Uzaklaşıyor mu?
2022 tarihli raporunda, araştırma ve özgürnlükler grubu Freedom House, dünyanın “demokratik durgunluğun” 16. yılını yaşadığını iddia ediyor. Pek çok ülke demokratik ideallerden uzaklaşıyor ve daha otokratik düzenlere kayıyor ve bunun nedeni büyük ölçüde yeni bir lider türü: seçilmiş otoriterler.
Freedom House'a göre, geçtiğimiz yıl 60 ülke özgürlüklerde düşüş yaşadı ve ülkelerin sadece %20'si artık "Özgür" olarak sınıflandırılabiliyor. Geri kalan ülkeler ise “Kısmen Özgür” veya “Özgür Değil” olarak kabul ediliyor. Pek çok “kısmen özgür” ülke teknik olarak hala vatandaşların oy kullanabildiği demokrasiler olsa da, Freedom House, demokrasinin seçim yapmaktan daha fazlasını gerektirdiğini savunuyor. Gerçekten demokratik bir ülkenin, aynı zamanda, denge ve denetim mekanizmaları ile denetim altında tutulan ve halkının haklarına ve eşitliğine saygı duyan bir hükümeti olmalıdır.
The Age of the Strongman: How the Cult of the Cult of the Cult of Democracy Around the World isimli kitabın yazarı Gideon Rachman, bunun sadece bir trend değil, baskın siyasi eğilim olduğunu savunuyor: Güçlü liderlerin yönetimi altındaki ülkeler dünyanın en kalabalık iki ülkesini içeriyor (Hindistan ve Çin) ve Latin Amerika'da (Meksika ve Brezilya), benzer şekilde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin beş üyesinden dördü (Çin, Rusya, Trump yönetiminde ABD ve Boris Johnson yönetiminde İngiltere).
Bu yazı içeriğinde, bazı uzmanların yeni otoriter liderlerin, ülkelerinin demokrasisini aşındırdığı konusunda neden bizleri uyardığını ve insanların neden bu liderlere oy vererek onları iktidara taşıdığını inceliyoruz.
Yeni Otoriter
Geçmişte otoriter liderleri tespit etmek kolaydı - güçlerini yoğunlaştırmak için kaba kuvvet ve açık faşizm kullanıyorlardı. Ancak günümüzün otokratları, devrik otokratların hatalarından ders aldılar ve uzun bir iktidar süresi ve sonrasında da herhangi bir yaptırım ya da ceza görmeden yaşamak için en iyi stratejinin incelikli bir yönetim tarzı olduğunun farkına vardılar. Bazı gözlemcilere göre, artık kendi gündemlerini gizlice ilerletirken demokrasi cilasını koruyorlar - örneğin, uluslararası alanda hükümetleri için lobi yapan vatandaş grupları gibi görünen örgütler kurdular.
Daha detaylı konuşmak gerekirse, bu yeni otoriter liderler, gazeteci Moisés Naím'in, gücü toplamak için “3P” özellikleri dediği şeyleri kullanıyor:
1. Popülizm: Güçlü bir lider, sıradan vatandaşlara hitap eden ve onlardan biri gibi hissetmelerini sağlayan bir kişilik kültü yaratıyor. Bunu ise birbiri ile çelişiyor gözüken bir yolla yapmayı başarıyor: Hem tam bir maço, alfa-erkek bir kişiliğe sahip gibi davranıyor ve gözüküyor, hem de aynı anda insanların sempatisini kazanmak için “kurban - mağdur” olduğunu iddia ediyor, bunu oynuyor. örneğin, ABD'de Donald Trump ve İtalya'da Silvio Berlusconi, bir cadı avı kurbanı olduklarını iddia ettiler. Bu liderlere hem yurt içinde hem de yurt dışında olumlu bir imaj kazandırmak için güçlü adamlar ayrıca halkla ilişkiler firmalarını da işe alıp bu amaçla seferber ediyor.
Ek olarak, Rachman (The Age of the Strongman), yeni otoriterlerin “nostaljik milliyetçiler” olma eğiliminde olduğunu söylüyor - ülkelerinin görkemli günlerini geri getirme sözü vererek milliyetçi seçmenin coşkusuna sesleniyorlar. Örneğin, Donald Trump'ın söylemi, “Amerika'yı yeniden büyük yapmak”tı; Rusya'da Valdimir Putin ve Çin'den Xi Jinping gibi diğer liderler de kendi ülkeleri için benzer duyguları dile getirdiler. Bazılarına göre, bu milliyetçi saplantının zarar verici bir yan ürünü de iklim değişikliğine karşı olma eğilimleri: Milliyetçi amaçları, uluslararası işbirliği gerektiren büyük meselelerle uyumlu değil, bu nedenle iklim değişikliğinin bir sorun olduğunu reddediyorlar veya iklim değişikliğini, kitleleri manipüle etmek için kullanılan küresel bir komplo olarak görüyorlar.
2. Kutuplaştırma: Güçlü otokrat liderler genellikle “onlara karşı biz” anlatısını dillendiriyor; bu anlatıda ise malesef, siyasi yönden orta noktada bir uzlaşıya yer yok. Steven Levitsky ve Daniel Ziblatt, How Democracies Die isimli kitaplarında, bu liderlerin, kendileriyle aynı fikirde olmayan kim varsa onları güvenilemez olarak kabul ettikleri ve bu nedenle bu görüşte olan siyasetçilere iktidarı devretmemek için ellerinden geleni yaptıklarını anlatıyor. Jo Biden’ın, Donald Trump’ı yendiği başkanlık seçimlerinin ardından, başkanlığı devretmemek için çıkarılan olaylar bunun iyi bir örneği.
3. Hakikat Ötesi Siyaseti: Pek çok kişi, güçlü otokratları, neyin doğru olduğu konusunda kamuoyunda kafa karışıklığı yaratmak için interneti ve sosyal medyayı kullanarak dezenformasyon yapmak ve kamuoyunu sürekli olarak yanıltmakla suçluyor. Devrik Filipinli diktatör Ferdinand Marcos’un eşi Imelda Marcos'un dediği gibi, "Algı gerçektir, ama gerçek, gerçek değil." (Yine de Marcos ailesinin görünüşe göre geçmişteki hatalarından ders almış olduklarını belirtmekte fayda var. 1986'da ülke dışına sürüldükten sonra aile yeniden iktidara geldi: Oğul Ferdinand Marcos, 2022 başkanlık seçimlerini büyük ölçüde tarihsel revizyonizme dayanan bir kampanyayla kazandı. Kız kardeşi bir senatör ve oğlu - kongrenin çaylak bir üyesi - şimdi kıdemli grup başkanı.)
Dünyadaki Güçlü Liderler
Uzmanlar, bu üç yönlü yaklaşımın günümüz otoriter liderlerinin Avrupa'dan Latin Amerika'ya ve Asya'ya kadar demokratik normları parçalamalarına olanak tanıdığını söylüyor:
Rusya: Putin, uydurma suçlamalarla siyasi düşmanlarını hapse attı. Gözlemciler, Putin’in dilediğini yapmaya çok alıştığını ve kimsenin onu Ukrayna'yı işgal etmekten vazgeçiremediğini ifade ediyor.
Türkiye: Recep Tayyip Erdoğan, kendisine neredeyse sınırsız, kontrolsüz hareket etme imkanı sağlayan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri yayınladı. Ayrıca gazetecileri hapse attı ve kendisine bağlı bir medya yarattı.
Brezilya: Jair Bolsonaro devlet bilgilerine erişimi kısıtladı, Yüksek Mahkemeye saldırdı ve kadınların ve engellilerin haklarını baltalayan politikaları destekledi. Temelsiz bir şekilde, Ekim 2022 seçimlerinde seçim sahtekarlığı olacağını iddia ediyor ve böylece seçmenlerin sürece olan inancını baltalıyor ve kaybetmesi durumunda protesto için zemin hazırlıyor.
Filipinler: Eski cumhurbaşkanı Rodrigo Duterte, binlerce yargısız infazla sonuçlanan bir “uyuşturucu ile savaş” başlattı. Eski otoriter sansür taktiğine başvurmak yerine, kendisini eleştiren bir haber sitesini “sahte haber” kaynağı olarak damgaladı ve kendisini eleştiren bir TV ağını kapattı.
Hindistan: Narendra Modi altında Hindistan, Müslümanlara karşı ayrımcı olarak görülen tartışmalı bir vatandaşlık yasası çıkardı. Modi ayrıca devlet kurumlarına ülkedeki tüm bilgisayarları izleme yetkisi verdi.
Suudi Arabistan: Muhammed bin Salman (MBS olarak bilinir), kadın hakları savunucuları, muhalifleri ve liberalleri çökertti ve yolsuzluğu gerekeçe göstererek ülkelerin en zenginlerinden bazılarını tutuklattı. Ülkesinde bir çok kişi ona karşı konuşmaktan çok korkuyor.
Freedom House, gülünç seçimler (Nikaragua'nın Daniel Ortega'sı gibi) ve uluslararası ilgisizliğin cesaretlendirdiği kişiler tarafından iktidarı ele geçirme (Sudan ordusunun hükümetin kontrolünü ele geçirmesi) yoluyla görevlendirilen diğer güçlü otokrat liderlerin listesini yayınlıyor. Ayrıca, bu liderlerin önderliğindeki diğer uluslarla ittifaklardan ve yardımlardan yararlanan ülkelerden de bahsediyor. (Örneğin, Venezuela'daki Maduro rejimi Rusya, Çin, Küba, İran ve Türkiye'den aldığı destek ve yardımlarla iktidarda).
İnsanlar Neden Bu Tür Liderlere Oy Veriyor?
Bütün bunlara rağmen, birçok otokrat hâla demokratik yollarla iktidara geliyor - bazı ülkelerdeki seçimler sahte olsa da, diğer ülkelerdeki seçmenler hala meşru bir şekilde otokratları seçiyor. Ama neden? Yukarıda bahsedilen etkenlerin yanı sıra, insanlar aşağıdaki nedenlerle de bu liderleri destekliyor:
Neden #1: Demokrasiden Memnuniyetsizlik
Demokratik ideallere olan inancını tam olarak kaybetmiş olmasa da, bu tür liderlere oy veren bir çok seçmen kendi ülkelerindeki demokrasiden memnun değil. Cambridge Üniversitesi Demokrasinin Geleceği Merkezi tarafından yapılan araştırmaya göre, Y kuşağı özellikle hayal kırıklığına uğradı. Bu, Latin Amerika, Afrika ve Güney Avrupa gibi yerlerdeki “geçiş yorgunluğunun” bir sonucu da olabilir: Genç nesiller özgürlükleri için savaşmak zorunda kalmadı ve özgürlüklerinden yoksun kalmanın nasıl bir şey olduğunu hatırlamıyorlar; aynı zamanda, işleyen bir demokrasinin çözmesi gereken ama çözemediği eşitsizlim ve işsizlik gibi kavramları da ilk elden yaşıyorlar.
Nispeten genç demokrasilerde ise, demokrasinin gerçekte ne olduğuna dair sağlam bir anlayış bulunmayabiliyor. Bir örnek, 1989'da demokrasiye geçen Macaristan. Geçmişte güçlü liderler tarafından yönetilen Macarlar’ın demokratik bir başkanın nasıl olması gerektiği konusunda bilgisi yoktu; bu durum, başbakan Viktor Orbán'ın bu rolü kendi şartlarına göre tanımlamasını sağladı. Orban, yasama ve yargının kontrolünü ele geçirmesine, karşıt sesleri susturmasına ve birçoğunun ırkçı olarak gördüğü göçmenlik karşıtı politikaları teşvik etmesine yardımcı olmak için Anayasayı değiştirdi.
Ve diğer ülkelerde insanlar, demokratik süreçlerden - bitmeyen tartışmalar, tartışmalar ve uzlaşma arayışından bıkarak otoriter liderlerin tek taraflı da olsa hızlı şekilde karar verip uygulamaya koymasını da tercih edebiliyor.
Neden #2: Sosyo-Ekonomik Faktörler
Araştırmalar, servet uçurumu daha büyük olan ülkelerin “güçlü liderler” seçme olasılığının daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bunun nedeni, insanların ekonomik eşitsizliği toplumdaki ve hükümetteki bir çöküşe bağlamaları ve güçlü bir adamın katı yaklaşımının yanlış olan her şeyi düzeltebileceğine inanmaları olabilir. Bu inanıştaki seçmenlere göre, güçlü bir adama verilen oy, değişim için umut verici bir oydur.
Diğer araştırmalar ise, eğitim düzeylerinin oy verme tercihlerinde büyük bir faktör olduğunu ortaya koyuyo: Bir ülkede eğitim seviyesi ne kadar yüksekse, otoriter birine oy verme olasılıkları o kadar düşük oluyor.
Sebep #3: Korku
Otoriter bir lider arzusu, statükodan memnun olan insanların değişimden ve iktidarı kaybetme korkusundan da ortaya çıkabiliyor. Tarihçi ve yazar Ruth Ben-Ghiat'ın iddia ettiği gibi, sosyal ilerleme dönemleri (örneğin cinsiyet ve ırk eşitliğinde) tipik olarak bir miktar toplumsal direnç ile karşılaşır. Rachman, tüm yeni otoriterlerin erkek olmasının tesadüf olmadığına işaret ederek, bunun aynı zamanda kadın haklarının ve toplumsal eşitliğin ilerlemesine karşı bir tepki olduğunu söylüyor.
İnsanların koronavirüs salgınından korkması, bu tür liderlere güçlerini yoğunlaştırmak için altın bir fırsat da sundu: İnsanların güvenlik karşılığında bazı özgürlüklerden vazgeçmeye daha istekli olacağını biliyorlardı.
Bu Demokrasi İçin Ne Anlama Geliyor?
Gözlemciler bu eğilimin ne kadar süreceği konusunda hemfikir değiller - bazıları bunun kontrol edilmediği takdirde nihayetinde demokrasinin ölümüne yol açabilecek kaygan bir yol olduğuna inanırken, diğerleri güçlü adam yönetiminin istikrarsız olduğunu ve dolayısıyla çökmeye mahkum olduğunu iddia ediyor. Rachman'ın The Age of the Strongman'da belirttiği gibi asıl sorun, bu eğilimin ortadan kalkmadan önce çok fazla kargaşaya yol açacağıdır. Ve demokrasiler tam ölçekli otokrasilere dönüşmese de asıl tehlike, demokratik darbelere maruz kalan ülkelerin hızlı bir şekilde toparlanamamasıdır.
Yeni Otoriterlik Dalgasını Durdurmak
Freedom House, trendi tersine çevirmek için uluslararası koordinasyonu artırmanın ve demokratik sistemleri güçlendiren ve her ülkenin halkının özgürlüklerini ve refahını koruyan politikalar geliştirmenin çok önemli olduğunu söylüyor. Ancak uzmanlar, politika geliştirmenin ötesinde demokrasiyi yeniden düşünmenin zamanının geldiğine inanıyor. Sadece birkaç yılda bir seçim yapmanın modası geçmiş bir model olduğunu, çünkü özellikle kutuplaştırıcı sorunlarda halkın iradesinin doğru bir şekilde temsil edilmesine yardımcı olmadığını belirtiyorlar. 19. yüzyılda kurulan demokratik kurum ve sistemlerin yeniden gözden geçirilmesi ve günümüzün zorluklarına cevap verecek şekilde yeniden yapılandırılması gerekiyor.
Muhtemel bir değişiklik, vatandaşların seçimlerin ötesinde demokratik süreçlerde aktif katılımcılar olmalarını sağlayan müzakereci bir demokrasiye doğru yönelmek olabilir. Bu, temsili bir sivil grubun nüfusu etkileyen konularda ağırlığını koyabileceği yurttaş meclisleri aracılığıyla yapılabilir. Örneğin, İrlanda parlamentosu, kürtaj da dahil olmak üzere İrlanda halkını etkileyen önemli konuları görüşmek üzere bir vatandaşlar meclisi kurdu. Altı ay sonra meclis, kürtaj yasağının kaldırılmasını önerdi. İrlanda daha sonra bu konuda referandum düzenledi ve İrlanda halkı öneri lehinde oy kullandı.
Demokrasiyi güçlendirmenin bir başka yolu da “demokratik miyopluk”, yani kısa seçim döngülerinden kaynaklanan kısa vadeli düşünme sorunu ile mücadele etmektir. Bu, gelecek nesiller için iklim değişikliği ve nüfus artışı gibi konuları savunan ofisler oluşturarak yapılabilir. Bu tür konuların henüz doğmamış ve mutlaka uzun vadeli düşünmeyi gerektiren vatandaşlar üzerinde derin etkileri olacaktır. (Galler, ilk gelecek nesiller komiserini 2019'da atadı.)
Bu öneriler ve mevcut siyasi iklim, demokrasiyi hafife almamamız gerektiğini gösteriyor - demokrasi ancak üzerinde aktif olarak çalışırsak, bunun için gereken reformları yaparsak ve vatandaşların bu süreçlere katılımını artırmak için daha fazla yol bulursak hayatta kalabilir. Ancak bu şekilde, otokratik bir lider değil, halk, gücü elinde tutacaktır.
Kaynaklar
Shortform, karmaşık konulara dengeli bir genel bakış oluşturmak için ideolojik yelpazede geniş bir perspektif yelpazesinden yararlanır.
- Freedom House: Freedom in the World 2022: The Global Expansion of Authoritarian Rule
- Centre for the Future of Democracy: Youth and Satisfaction With Democracy
- The Economist: The Rise and Risks of the Age of the Strongman
- Foreign Policy: The Evolution of the Strongman
- Time: The Strongman Era Is Here
- The New Statesman: The Strange Allure of the Strongman Leader
- National Post: Return of the Strongman
- The Atlantic: The Bad Guys Are Winning
- Journal of Democracy: Why Strongmen Win in Weak States
- ABC Australia: As War Rages in Ukraine and China Challenges Democracy, Where Is and What Does It Stand for?
- Foreign Affairs: New Playbook
- ABC Australia: Can Democracy Resist the Strongmen and Citizens Assemblies
- PBS: How Authoritarianism Has Spread Since the Coronavirus Pandemic Began
- How Democracies Die. Steven Levitsky and Daniel Ziblatt Discussion Questions