Mithra kültü, Roma İmparatorluğu döneminde merkezi Roma olarak kabul edilen, MS 1. yy'da ortaya çıkıp MS. 4. yy'a kadar varlığını ettiren, özellikle Batı Roma’da yaygın olan, üyelerini giriş töreni ile alan, öğretilerini dereceler halinde silsile içerisinde öğreten, erkeklere özgü bir külttür.
Özellikle batı dünyasında, Hristiyan toplumunda, aslında doğru olmamasına rağmen, kültün inandığı tanrısı Mithra ile aynı dönemde ortaya çıkan Hz. İsa'nın pek çok ortak yönü olduğu iddiası dolayısıyla, bu kült, kimi zaman Hristiyanlığın kökeni ya da rakibi olarak gösterilmektedir; bu iddia aslında doğru değildir. Ancak bu kültün, özellikle erken dönem Hristiyan liderleri tarafından hedef alınarak, üzerine gidildiği ve bu durumun, kültün sona ermesinde önemli bir neden olduğu doğrudur.
Mithra kültü, bir Roma - İran tanrısı olan Mithra'ya tapınmayı temel alıyordu. Mithra, bir çok duvar resminde, İran'da çokça kullanılan bir tür şal giymiş ve boğayı kurban eden bir şekilde resmedilir. Bu kült, MS 3.yy'da Roma İmparatorluğu'nun üç kıtasına birden yayılmışken, MS 5.yy'da ortadan kalktı.
Bir hususun altını çizmek gerekir Mithra ya da Mithras aslında Hint - İran kültüründen gelen çok daha eski bir tanrıyken, Mithra kültünün kendisi, Roma İmparatorluğu'nda gelişen kendine özgü, yeni bir inanç, din ya da külttür. Kelime olarak Mitra ise Sanskritçe’de “dost, dostluk”, ya da “güneş tanrı” anlamına gelmektedir. Arkeolojik kanıtlar, Mithra'nın Hint - İran kültüründe, MÖ 1.400 yıllardan bu yana kendisine tapılan bir tanrı olduğunu, MÖ 5.yy'a gelindiğinde, Persliler'in ona Güneş Tanrısı olarak inandığını ve düalist bir yapıya sahip olan Zerdüştlük'te, Mithra'nın, karanlık ile ebedi bir savaş içerisinde olan ışığın tanrısı olduğunu ortaya koyuyor.
Bu nedenle, konu üzerine araştırma yapan dinbilimciler, önceleri, Mithra kültünün, doğuya savaşa giden Romalı askerlerin, tanışıp inanırı oldukları ve kendileri ile birlikte evlerine geri götürdükleri bu dinle sonradan ortaya çıkan Mithra kültünü çokça karıştırmıştır. Dolayısıyla Mithra kültünü açıklamak için, Zerdüştlük dini öğretileri de hatalı olarak kullanılmıştır. Halbuki günümüz araştırmacıları ikisi arasında doğrudan bir bağlantı olmadığı inancındadır.
Dolayısıyla, Mithra kültünün, önceki bir Hint - İran tanrısına inanmasına ve ritüellerinde ortak bir takım ifadeler kullanmalarına rağmen, ortaya çıkan başlı başına yeni bir Roma dini ya da kültüdür. Ancak bu noktada sorun Mithra kültüne ilişkin bu dönemden kalan tek bir yazılı kaynak dahi bulunmamasıdır. Bu kültün varlığına ilişkin eldeki verilerin tamamı arkeolojik çalışmalardan elde edilen mozaikler, duvar resimleri, tanımlamalar ve ritüellerini uyguladıkları mabetleri gibi hususlar ile bu kültten bahseden, o dönemde yaşayan kişilerin yazılarıdır.
Arkeologlar, bu külte ilişkin 420 arkeolojik sitede materyal toplamıştır; bunun 1000 kadarı yazılı tasvir, 700 kadar boğa kurban etme tasviri ve 400 kadarı da irili ufaklı eşya ve heykellerdir.
Mithra kültüne girmek için bir tören gerçekleştiriliyordu ve bu adaylara Mithraea, toplanılan madede de Mithraeum ismi veriliyordu. Kültün mensupları, kendilerini, “syndexioi - el sıkışma ile bir araya gelen kişiler" olarak adlandırıyordu. Arkeologlar, mabetlere, Akdeniz havzasının tamamında, onlarca farklı yerde rastlamışlardır; bu da, bu kültün ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir. Sadece Roma’da tespit edilen Mithaeum sayısı 680’dir.
Bu mabetlerin ortak özelliği, hepsi birbirinin aynısı olmasa da, genellikle yer altına inşa edilmeleri, tonozlu bir tavana sahip, dikdörtgen bir yapıda olmaları, on metre uzunluğunda gibi son derece küçük inşa edilmeleriydi. Yapının kullanılış amacı ise özellikle ritüelik, toplu yemeklerin yenmesiydi. Her bir mabedin baş kısmında ise Mithra'nın tasviri bulunurdu; araştırmacı Manfred Clauss, bu durumu, bu ritüelik yemeğe, Mithra'nın ev sahipliği yapmakta olduğu şeklinde yorumlamaktadır.
Benzer şekilde bir boğayı kurban ederken kafasını diğer tarafa çeviren Mithra figürü de yanında bir köpek, yılan, kuzgun ve akrep figürü ile neredeyse tüm mabetlerde aynı şekilde resmedilmekte ya da taşa işlenerek tasvir edilmektedir. Bununla birlikte, Mithra kültüne giriş töreninde gerçekten bir boğa kurban edildiğini gösteren bir kanıt da elimizde yoktur. Hatırlamak gerekirse Mithra kültünün neye inandığı, mitolojilerinin ne olduğuna ilişkin elimizde tek yazılı kaynak bulunmamaktadır. Yine de eldeki sınırlı arkeolojik kalıntılar, mabedlerde yer alan kimi astrolojik ve burçlara ilişkin sembollere atıfla bunların önemli olabileceğini göstermektedir.
Yine eldeki veriler bu kültün, bir giriş - inisiasyon töreni ile aday kabul eden ezoterik bir yapı olduğunu ortaya koymaktadır. Aday, külte katıldıktan sonra gizlilik yemini etmekteydi. MS. 347 - 419 yılları arasında yaşayan Hristiyan yazar Aziz Jerome'un yazdığı bir mektupta, Mithra kültünün yedi dereceden oluşan bir yapı olduğu ifade ifade edilmekte ve her bir derecenin ismi verilmektedir; gerçekten de Roma yakınlarında Ostia'da bulunan bir mabette yere resmedilen bu dereceler sıra ile kuzgun, damat, asker, arslan, Persli, güneş koşucusu ve baba dereceleridir. Kültten geriye herhangi bir ritüel metni kalmamış olsa da döneme ait bulunan bir papirüste, karşılıklı soru ve cevap şeklinde ilerleyen bir kateşizm örneğine yer verildiği görülmektedir.
Mithra kültüne ilişkin belgelerde sadece erkek isimlerinin yer alması, bu kültün kadınları üye olarak kabul etmediğini göstermekteydi; ayrıca kültün, Romalı askerler arasında çok popüler olduğu da bilinmekteydi. O dönemden kalan tasvirlerin bir çoğu Romalı askerlere aittir. Ancak yine de döneme ilişkin yazılar bu külte asker, siyasetçi, tüccar gibi bir çok sınıftan kişinin girdiğini göstermektedir.
Yine konuya ilişkin yazılarda bir çok üyenin en çok orta derece olan aslan derecesine kadar ilerleyebildiği, sonrasındaki derecelere çok az üyenin geçebildiğini, bu kişilerin de genellikle Roma toplumu içerisindeki güç ve mevki sahibi olan kişiler olduğunu göstermektedir.
Roma imparatorluğunda Mithra kültü yanında Isis kültü ya da Magna Mater gibi başka kültler de bulunmaktaydı. Ancak sorun şudur ki elimizde Mithra kültünün uyguladığı ritüeller bulunmadığı için tam olarak öğretilerinin ne olduğu da bilinmemektedir. Diğer yandan Mithra mabetlerinin şehrin bir çok yerinde görünür olmaları, bu kültün toplum içerisinde son derece gizli bir yapı olduğu iddiasını da geçersiz kılmaktadır; bunun yerine sadece kendi üyelerine açık, dışarıya kapalı bir yapı tabirini kullanmak daha doğru olacaktır.
Batı dünyasında, özellikle kimi popüler kültür Hristiyan araştırmacıları; Mithra ile Hz. İsa'nın 25 Aralık'ta, bakire bir anneden doğduğunu iddia eder. Halbuki eldeki arkeolojik kanıtlar, Mithra'nın doğumuna ilişkin hiç bir somut veri ortaya koymadığı gibi o dönemden kalan kimi heykeller Mithra'yı bir kayadan doğarken bir elinde kılıç diğer elinde meşale ile tasvir etmektedir; dolayısıyla bu iddianın somut verilerle desteklenmediği açıktır.
Diğer yandan Mithra'nın, Hz. İsa gibi on iki havarisi olduğu iddia edilse de bu iddiayı destekleyen bir kanıt da bulunmamaktadır. Kimi mabetlerde Mithra, on iki burcun sembolleri ile birlikte tasvir edilmektedir; bu durum daha ziyade bu kültün astrolojiye karşı ilgisine işaret etmektedir. Aynı şekilde Mithra'nın çarmıha gerilerek öldüğüne ilişkin bir kanıt da elimizde yoktur. Tüm bu söylentilerin kaynağı, 18 - 19 yy'da yaşayan, akademisyen olmayan, Godfrey Higgins, T.W. Doane gibi kimi yazarların herhangi bir kanıt göstermeden yazdıkları kitaplardır.
Ancak elbette iki inancın da Roma kültürü içerisinde doğmaları dolayısıyla içinde bulundukları kültürden ve birbirlerinden etkilenmeleri doğaldır; örneğin küçük yerlerde buluşup birlikte yemek yemek gibi, bu uygulama da, Roma kültüründe görülen yaygın bir uygulamadır.
MS 4.yy'a gelindiğinde ise Mithra kültünün yavaş yavaş ortadan kalktığı, mabetlerinin kapatıldığı, yenilerinin ise çok daha az sayıda açılmaya başlandığı görülmektedir. David Welsh gibi konunun uzmanları, bunun nedenleri arasında genellikle, Hristiyanlığın, Roma'nın resmi dini haline gelmesi nedeniyle Mithra kültüne mensup kişilerin Hristiyanlığa geçtikleri, doğu sınırında Persler ile savaşmakta olan Roma İmparatorluğu'nun, bir Pers tanrısı olan Mithra'ya tapan bir topluluğa hoşgörü göstermekten vazgeçtiği ya da bu kültün üyelerinin yavaş yavaş üye olmayı bırakmaları gibi nedenler sayılmaktadır. Özellikle Roma İmparatoru 1. Thedosius'un, Hristiyanlık lehine çok tanrıcılığı yasaklamış olmasının da etkisi vardır.
Türkiye’de bugüne kadar tespit edilerek açığa çıkartılan üç adet mithraeum bulunmaktadır. Bunlardan ikisi, birbirine bağlantılı olarak inşa edilmiş olan, Gaziantep’te Keber Tepe olarak bilinen Doliche’de antik yerleşim tepesinin altında, 1997 yılında keşfedilmiştir.
Tespit edilen üçüncü Mithraeum ise Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde bulunan ve Roma İmparatorluğu döneminde MS 3.yy’da inşa edilen Zerzevan Kalesi’nin altında 2018’de bulunan Mithraeum’dur.
Bu mithraeum, özellikle son yıllarda ziyaretçi akınına uğramakta, yerli ve yabancı konukların ilgisini çekmektedir.
Bu konuda son olarak eklemek istediğimiz husus, Tarsus'un, Mithra Kültü'nün doğduğu yer olduğuna ilişkin tezin bir somut dayanağı ise bulunmadığıdır.