İkinci Dünya Savaşı sırasında, Ukraynalı milliyetçiler, Nazileri, kendilerini Ruslar’ın hükümdarlığından kurtaran güçler olarak görüp kabul etti. Şimdi ise Rusya, tarihin bu bölümünü, Ukrayna’yı Nazi olarak nitelendirmek için kullanıyor.
Rus güçleri Ukrayna’nın başkenti Kiev’e roket saldırısı başlatmadan, dünyanın en büyük nükleer felaketine sahne olan Çernobil’i ele geçirmeden ve Ukrayna’nın ikinci büyük kenti Kharkiv’e saldırmadan önce, Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu konu üzerine, seçilmiş ifadelerden oluşan yazısını yayınladı.
Geçen Temmuz ayında Kremlin web sitesinde Rusça, Ukraynaca ve İngilizce olarak yayınlanan yazısında Putin, Sovyet liderlerini, 1922’de, Sovyetler Birliği içerisinde yer alan bir bölgeyi dışarı çıkartarak, hayali ve bağımsızlığı hak etmeyen bir Ukrayna Cumhuriyeti yaratmakla itham etti. Putin’in ifadelerine göre, 1991’de Ukrayna bağımsızlığını ilan ettikten sonra, Ukraynalı liderler, “tarihi yeniden yazmaya ve efsaneler türetmeye, birleşik Rusya ve Ukrayna’ya dair herşeyi bu yazımın dışında bırakmaya ve Ukrayna’nın, Rus İmparatorluğu ve Sovyetler Birliği’nin bir parçası olduğu dönemi “işgal” olarak nitelemeye başladı.
Modern Ukrayna’nın tarihsel gerçekliği, Putin’in anlattığı versiyondan daha karmaşık ve New York Times’ın ifade ettiği şekilde, “bin yıllık dinler, sınırlar ve halkların değişimi” olarak da nitelenebilir. Buna göre, “Sürekli çatışmalar ve Ukrayna’nın dağınık coğrafyası, bir çok etnik unsurdan meydana gelen halklar birlikteliği yarattı.”
Yüzyıllar boyunca Rusya, Avusturya Macaristan İmparatorluğu, Polonya ve Litvanya, 1917’de ilk kez Ukrayna Halk Cumhuriyeti olarak kurulacak olan Ukrayna üzerinde güç mücadelesi gerçekleştirdi. Kısa bir süre sonra Rusya, bölgenin ve Ukrayna’nın kontrolünü ele geçirdi ve onu İkinci Dünya Savaşı sırasında, Almanya’nın işgaline kadar geçecek süreye kadar, yeni kurduğu Sovyetler Birliği’nin bir parçası haline getirdi. İkinci Dünya Savaşı tarihinin bu bölümünün nasıl hatırlanacağı ve bunun Ukrayna milliyetçiliği ve bağımsızlığına olan etkileri, şu anki ihtilafı anlamanın anahtarını oluşturuyor.
Putin’in anlatısına göre, modern Ukrayna bağımsızlık hareketinin başladığı tarih 1917 değil, İkinci Dünya Savaşı’dır. 1941 - 1944 yılları arasında, Alman işgali altında bulunan Ukrayna’da, bazı Ukraynalı bağımsızlık savaşçıları, kendilerini, Sovyet baskısından kurtarıcı olarak gördükleri Naziler ile birlikte savaşıp onlara karşı yakınlık duydular. Harvard Üniversitesi, Ukrayna Araştırma Enstitüsü’nde görev yapan bir tarihçi olan Markian Dobczansky’ye göre, Putin, tarihin bir bölümündeki bu Nazi yakınlığını, özellikle Ukrayna’nın tüm bağımsızlık mücadelesinin bütününe yayıyor. Ve ekliyor: “Bu aslında enformasyon savaşını kazanmak ve dünya kamuoyunu etkilemeye çalışmak üzerine etkileyici ve ikiyüzlü bir girişim.”
Dobczansky, Putin’in, Ukrayna’yı Nazi işgali ile Sovyet kontrolü altına girdiği dönem arasına ilişkin anlatısına dair aleni olarak eleştiren akademisyenler arasında yer alıyor. Bu akademisyenlerin büyük çoğunluğu anlatımlarına, Rus İmparatorluğu’nun yıkılması ile birlikte onbinlerce Ukraynalı’nın, Ukrayna Halk Cumhuriyeti’ni kurmak için Bolşevik Kızıl Ordu’ya karşı savaşını anlatarak başlıyor. Ukraynalılar, bağımsızlık mücadelelerine, 1922 yılında Sovyetler tarafından mağlup edilerek SSCB - Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne bağlı olarak kurulan Ukrayna Sovyet Cumhuriyeti olana kadar devam etti. Dobczansky’nin ifadesiyle, Putin, 20 yy’ın başındaki bu kısa ama yoğun bağımsızlık savaşını dışarıda bırakarak, Ukrayna’nın bağımsızlığını görmezden geliyor.
Yine bu döneme ilişkin dışarıda bırakılan kimi olaylar ise Sovyet idaresi altında yaşanan soykırım ve baskılardı, ki bunların en bilineni Büyük Açlık - Holodomor’dur. Bu kavram Ukrayna dilinde açlıktan ölmek anlamına geliyor ve 1930’lı yılların başında, aşağı yukarı Ukrayna’nın o zamanki nüfusunun %13’üne karşılık gelen 3.9 milyon civarında insanın ölümünü ifade etmek için kullanılıyor. İnsan yapımı bu açlık, Sovyet mandaları ile kollektif hale gelmeye karşı koyan Ukraynalı çiftçileri cezalandırmak için uygulanan Sovyet politikalarının bir sonucu olarak gerçekleştirildi. Bu dönemde Sovyetler, ayrıca, yoğun bir şekilde, Ukrayna’nın kültürel elitlerini öldürüp Rus dili ve kültürünü yükseltmeyi ön plana çıkartan Ruslaştırma çabalarını da yoğun olarak uyguladı.
Tufts Üniversitesi’nde çalışan bir siyasal bilimci ve aynı zamanda kâr amacı gütmeyen bir STK olan Ukrayna Çalışmaları için Amerikan Birliği başkanı Oxana Shevel, 1941 yılında Almanlar Ukrayna’yı işgal ettiğinde, Ukraynalılar’ın bir kısmı, özellikle Batı Ukrayna’da yaşayanların, Almanlar’ı, Ruslar’a karşı bir kurtarıcı olarak gördüğünü söylüyor; ancak Ukraynalılar’ın, aynı şekilde, Alman idaresi altında yaşamaya da karşı çıktığını ve bağımsızlık peşinde olduğunu da ekliyor.
“Büyük amaç, her zaman, bağımsız bir devlet kurmaktı. Ancak bu süreçte, (Ukraynalılar) Yahudi Soykırımı’nda da aktif olarak rol aldı.” diyor.
Shevel’e göre asıl soru, tarihi gerçeklerin nasıl yorumlanacağı. Sovyet bakış açısından Putin bu durumu kendince basit bir şekilde ortaya koyuyor, Yahudi Soykırımı’nı bir kenara koyarak, Ukraynalı milliyetçileri, Sovyetler’e karşı savaştığı için “kötü adam” olarak tanımlıyor. Putin ve diğer eleştirmenler, Ukraynalılar’ın, İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler ile gerçekleştirdiği işbirliğini, modern Ukrayna’yı bir Nazi ülkesi olmakla temelsiz bir şekilde itham etmek için kullanıyor. Putin, 24 Şubat tarihli konuşmasında, işgalin ana amaçları arasında, “Ukrayna’nın silahsızlandırılması ve Nazilerden arındırılması” olduğunu söyledi.
Ukraynalılar açısından ise ülkeninin savaş zamanı tarihi bundan daha karmaşık. Shevel şu soruyu ortaya atıyor: “Ukraynalı milliyetçiler, Yahudi Soykırımı’na katıldıkları için “kötü adamlar” mı, yoksa ülkenin bağımsızlığı için mücadele ettikleri için “iyi adamlar” mı?”
Putin bakımından bu soruyu ortaya atmak bile kışkırtıcı nitelikte. Shevel’in ifadesine göre, “Sovyetler’in, tarihin bu dönemine ilişkin bakış açısını tekrar değerlendirmek bile Putin’e göre bir Nazi yaklaşımıdır.”
Ancak, Ukrayna’nın bir Nazi ülkesi olduğu iddiasını reddetmek, Naziler’in Ukrayna’da savaş zamanında gerçekleştirdikleri eylemleri reddetmek anlamına da gelmiyor. Minnesota Duluth Üniversitesi’nde görev yapan bir tarihçi olan Natalie Belsky’ye göre, en büyük Yahudi Soykırımları’ndan bir tanesi, hemen Kiev’in dışında meydana gelmiştir. 1941 - 1943 yılları arasında, Naziler, yerel işbirlikçilerin desteği ile, Kiev’in hemen dışında yaşanan Babyn Savaşı’nda, bir çoğu Yahudi olan ve sayısı 70.000 - 100.000 arasında olduğu ifade edilen kişiyi öldürmüştür. Ulusal İkinci Dünya Savaşı Müzesi’nce ifade edildiği üzere, Yahudi Soykırımı’nda öldürülen her dört Yahudi’den bir tanesi Ukrayna’da öldürülmüştür.
Dobczansky’nin ifadesiyle, her ne kadar Almanlar, İkinci Dünya Savaşı’nın, Ruslar’a karşı verildiğini düşünse de, bu savaşın büyük bir bölümü, günümüz Ukrayna ve Belarus’u ve Rusya’nın büyük batı toprakları üzerinde gerçekleşmiştir. Alman işgali altında, milyonlarca Ukraynalı, Almanya’ya çiftlik ve fabrikalarda çalışmak üzere gönderilmiştir. Ancak, Naziler’in, Ukraynalılar’ı, ırksal olarak Ruslar’ın üzerinde konumlandırmaları nedeniyle, işgal altında bulundurdukları yerlerde, kısmen Ukrayna ulusal kültürünü teşvik etmiş olmaları, kimi Ukraynalı milliyetçilerin, Ruslar’a karşı Almanlar’ın yanında saf tutmasına neden olmuştur.
Belsky, “Bu milliyetçi grupların içerisinde Yahudi düşmanı kesimler de elbette bulunuyordu.” diyor. “Ancak bu kesimlerin düşünce ya da inanışına göre, Nazi işgali altında bağımsızlıklarını elde etmeleri, Sovyet işgaline göre daha kolay olacaktı.” diye de ekliyor.
Belsky, Naziler’in, Ukraynalı milliyetçilere bu yönde sözler verdiğini söylüyor. Ancak 1945 yılında, Müttefikler tarafından yenilgiye uğratılmadan önce dahi Almanlar, başta ülkenin en bilinen bağımsızlık savaşçıları arasında yer alan Stepan Bandera olmak üzere bir çok Ukraynalı destekçisini yüz üstü bırakmıştı. Sovyetler’e karşı savaşında Bandera, Almanlar yanında yer almış, ancak 1941 yılında, bağımsız Ukrayna devletinden vazgeçmeyi reddetmesi üzerine kendisini bir toplama kampında bulmuştu. Naziler’in, Sovyetler’e karşı savaşında destek olmak için 1944’te kamptan salıverilen Bandera, savaştan sağ olarak çıkmayı da başardı ancak 1959 yılında KGB tarafından zehirlenerek ölmekten kurtulamadı. 2010 yılında, Ukrayna devlet başkanı Viktor Yuvschenko, Bandera’ya, Ukrayna Kahramanı madalyası verilmesini kararlaştırdı ancak bu karar bir yıl sonra geri alındı.
Belsky, Ukrayna’nın, İkinci Dünya Savaşı’nda gerçekleştirdiği eylemlerin tekrar incelenmesinin, bu konuların karmaşıklığından dolayı Ukrayna’da güçlükle karşılandığını ifade ediyor.
Putin ise, kendi siyasi gündemine uygun olarak geçmiş ve günümüz Ukraynalı milliyetçilerine Naziler olarak seslenmekte bir yanlış görmüyor. 2014’te yaşanan Kırım’ın işgalinden önce, Shevel, bir çok Ukraynalı’nın, Bandera ve diğer bağımsızlık savaşçılarını, çok da hayırla yâd etmediklerini belirtiyor. Ancak, işgalin ardından, Nazilerle de birlikte savaşan bu kişilerin, toplum içerisinde birer kahraman olarak kabul edilmeye daha çok başlanıldığına da işaret ediyor. Bir zamanlar Naziler’den kurtarıcı olarak görülen Ruslar, yine kötü adamlar haline geldi.
Bandera, artık Ukrayna’nın resmi kahramanı olmayabilir ancak, o ve diğer 20. yy kahramanlarının ruhları hâlen hayatta. 2015 yılında, Ukrayna, ülkenin komunist geçmişinden kurtulmasına yönelik bir takım yasal düzenlemeler gerçekleştirdi ve örneğin ülkede yer alan komunistlerin heykellerini kaldırırken, Yahudi Soykırımı’nda yer almış olsa bile, Ukraynalı milliyetçi ve organizasyonların kamusal meydanlara isimlerinin verilerek onurlandırılması sürecini başlattı. Ancak bu yasama süreci, aynı zamanda, geçmişin günahlarının unutturulması, izlerinin silinmesine yönelik olarak da akademisyenler tarafından eleştirildi.
Shevel de, geçmişin tamamiyle bir başka açısıyla yazılmasının da en iyi fikir olmadığı görüşünde. Her ne kadar önceki Sovyet anlatımı son derece tek taraflı olsa da, Ukraynalı milliyetçileri, koşulsuz iyi adamlar olarak gösteren Ukraynalı tek taraflı anlatımlara karşı da son derece dikkatli yaklaşılması gerektiği inancında. Shevel’in dediğine göre, her halükarda, bu konular, işgalci devletler tarafından değil, Ukrayna’nın kendi insanları tarafından tartışılıp açıklığa kavuşturulması gereken hususlar. “Bu konu son derece tartışmalı, ancak bu ancak bir iç tartışma konusudur.”
Dobczansky ise, kendi payına, Ukrayna’nın kendi tarihinin kendisi tarafından yazılması ve Ukraynalılar’ın kendi deneyimlerini nasıl ifade etmek istiyorlarsa bu konuda serbest bırakılmaları gerektiğine inanıyor. Yahudi Soykırımı konusunda özellikle yerel araştırmacıların çalışmalarını, arşivlerini ve notlarını açmasını ve Ukrayna’nın devlet başkanı Volodmyr Zelenskyy’nin bir Yahudi olmasını önemsiyor ve destekliyor.
“Ukrayna’nın, tarihinin en karanlık sayfaları ile yüzleşme süreci başlamıştır.” diye de ekliyor.
Belsky ise, bugünün yüklü atmosferinde, Ukrayna milliyetçiliğine ilişkin eleştirel yaklaşmanın ya da Ukrayna milliyetçilerinin Naziler ile olan yakınlığı ve ilgisine ilişkin ifadelerin, Rusya’nın, Ukrayna’yı, bir Nazi devleti olarak göstermesine yönelik yaklaşımına destek verdiği şeklinde yorumlanabileceğine de dikkati çekiyor.
Rusya’nın bu türlü anlatımı yeni değil diyor Dobczansky, Rusya’nın, Ukrayna’ya yönelik uzun dönemli bilgi savaşının bir parçası. İşgale yönelik olarak, Putin’in tarihi gerçeklerle tam olarak uyuşmayan gerekçeleri, akademisyeni şaşırtmıyor. Onu asıl şaşırtan ise Ukrayna’ya yönelik bu konudaki geniş kapsamlı (uluslararası) destek; Saturday Night Live’da bile Ukrayna’yı destekleyici bir yaklaşımın benimsenmesi onu çok şaşırtmış.
Dobczansky’nin teorisine göre, işgale karşı geniş kamuoyu tepkisi, toplumun, göreceli olarak yakın tarihte kolonyalizme ilişkin gerçekleştirdiği yeniden değerlendirmelerinden kaynaklanıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Ukrayna, Sovyetler Birliği’ne sorunsuz olarak entegre edilmiş olduğundan, Dobczansky, bu tarihten itibaren 1991’de gerçekleşen Ukrayna’nın bağımsızlığına kadar geçen süreyi bir işgal olarak değil daha ziyade bir koloni ve sömürgesi arasındaki ilişkiye benzetiyor. Onun görüşüne göre, Ukrayna’ya karşı savaş açan Putin, özünde, kolonisi elinde tutmaya çalışan bir sömürge devleti ifade ediyor.
Rus liderler, temelde, Ukrayna’nın tarihine yönelik, kendi kafalarındaki tarih anlayışı dışındaki hiçbir anlayışı kabul etmez, diyor Dobczansky.
Ukrayna ve geri kalan tüm dünya ise tamamiyle farklı bir şey hayal ediyor.
Katya Cengel, 2019 tarihli ve ödül alan From Chernobyl with Love isimli kitabında, Ukrayna’da gazetecilik yaparken yaşadıklarını anlatıyor.
Katya Cengel, California’da yaşayan serbest zamanlı bir yazar ve gazetecidir. Yazıları bugüne kadar New York Times Magazine, Wall Street Journal ve the Washington Post başta olmak üzere bir çok gazete ve dergide yayınlanmıştır.
Kütüphane - Nitelikli Diğer Yazı ve Kitaplar İçin